Son Dakika

SETA, LGS kapsamındaki merkezi sınav sonuçlarını değerlendirdi

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan analizde, Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamındaki merkezi sınava giren öğrenci sayısını azaltma hedefinin gerçekleşemediğine işaret edilerek, sınava rağbetin gerekçelerinin detaylandırılmasına ve buna yönelik politika uygulamalarının geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğu vurgulandı.

 

SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Araştırmacısı Müberra Nur Emin tarafından hazırlanan analizde, LGS kapsamındaki merkezi sınava giren öğrencilerin performansı ve sınav sonuçlarının, eğitim sistemindeki yansımaları ele alındı. LGS’nin kısa süre içerisinde tüm dünyayı kuşatan koronavirüs salgını sürecinde gerçekleştiği, geçmiş yıllardan farklı olarak salgına karşı olağanüstü tedbirler ışığında 1 milyon 472 bin 88 öğrencinin sınava girdiği aktarılan analizde, Bakanlığın, sonuçlara dair önemli verilerin yer aldığı 2020 Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezi Sınav raporunu da kamuoyuyla paylaştığı hatırlatıldı.

2018’den bu yana merkezi sınavların sonuçlarına dair düzenli olarak yayımlanan bu raporların, hem mevcut durumun tespiti hem sistemdeki yapısal sorunların neler olduğu hem de bu sorunların çözümüne dair bir yol haritası sunması bakımından oldukça kıymetli olduğu anlatılan analizde, ayrıca şeffaflık açısından ve tartışmaların somut verilere dayalı bir şekilde yürütülmesi açısından önemine işaret edildi.

1’İNCİ SINIF KAYITLARI NEDENİYLE 600 BİN FAZLA ÖĞRENCİ MEZUN OLUYOR

Salgın nedeniyle, LGS’ye 8’inci sınıfa devam eden tüm öğrencilerin başvurusunun otomatik alındığı hatırlatılan analizde, şu değerlendirmelere yer verildi: “Sınava girme zorunluluğu olmamasına rağmen 1 milyon 671 bin 337 8’inci sınıf öğrencisinden 1 milyon 472 bin 88’i sınava girmiştir. Bir başka ifadeyle 8’inci sınıf öğrencilerinin yüzde 88’i sınava katılmıştır. Hatırlatmak gerekir ki adrese dayalı yerleştirme sisteminin önemli hedeflerinden biri, sınava giren öğrenci sayısını azaltmaktı. Ancak sınava giren öğrenci sayısını azaltma hedefi henüz gerçekleşmemekle birlikte aksine artış göstermektedir. Bu artışın bir sebebi, 2012’de uygulamaya konan 4+4+4 ile birlikte okula başlama yaşında da bir değişikliğe gidilmiş olmasıdır. Böylece 66 ayını doldurmuş çocukların okula başlaması zorunlu hale getirilmiş, 60-66 aylık olan çocukların okula başlaması ise veli inisiyatifine bırakılmıştır. Bu nedenle 2012-2013 eğitim öğretim döneminde, 1’inci sınıfa kayıt sayısı nedeniyle sınava girenlerin sayısı da bir önceki yıla göre yaklaşık 600 bin fazla oldu. Dolayısıyla geçen yıl 1 milyon civarında olan sekizinci sınıf öğrencisi, bu yıl 1 milyon 600 binin üzerinde olmuştur. Sınava olan rağbetin gerekçelerinin detaylandırılmasına ve buna yönelik politika uygulamalarının geliştirilmesine ihtiyaç söz konusudur.”

–  EN FAZLA DOĞRU FEN BİLİMLERİ TESTİNDE

Analizde, genel olarak öğrencilerin ortalama doğru cevap sayılarının oldukça düşük olduğu belirtilerek, öğrencilerin soru sayısına oranla en fazla ortalama doğru cevap verebildiği dersin fen bilimleri (10,21), en düşük ortalama doğru cevap verebildiği dersin ise yabancı dil (3,53) olduğu aktarıldı.

Geçen yılki sonuçlara göre ise öğrencilerin en fazla doğru cevap verdiği alt testin Türkçe (11,75), en az doğru cevap verdiği alt testin ise matematik (5,09) olduğuna vurgu yapılan analizde, bu tablonun, 8 yıllık temel eğitimin mevcut durumunu ortaya koyması bakımından dikkatle ele alınması gerektiği belirtildi.

Bu durumun, öğrencilerin 8 yıllık eğitim sonucunda temel okuma ve sayısal alanlarda oldukça düşük bir performans sergilediğini ortaya koyduğuna vurgu yapılan analizde, “Ayrıca ilkokul yıllarından itibaren üzerinde önemle durulan yabancı dil eğitimi konusunda da eksiklikler olduğu, yine öğrencilerin düşük performanslarından anlaşılmaktadır. Özetle, öğrencilerin testlerdeki bu performansları, temel eğitimin güçlendirilmesine yönelik çalışmalara olan ihtiyacı göstermektedir.” ifadesi kullanıldı. Analizde, kız çocukların erkek çocuklarına nazaran başarılı performanslarındaki sürekliliğin ise dikkat çektiği aktarıldı.

– Anne-baba eğitim düzeyi ile öğrenci başarısı arasındaki ilişki

SETA’nın analizinde, çocukların eğitimdeki performanslarının, ebeveynlerinin sosyoekonomik ve kültürel durumlarından bağımsız olmasının, eğitimde fırsat eşitliğinin önemli göstergelerinden biri olduğu anlatıldı. Anne-baba eğitim düzeyi ile öğrenci arasındaki ilişkiye dair verilerin, fırsat eşitliği konusunda olumlu bir tablonun olmadığını gösterdiği anlatılan analizde, konuya ilişkin şu değerlendirme yapıldı: “Anne ve babanın eğitim düzeyi arttıkça öğrencilerin sınav puanları da artmaktadır. Eğitim düzeyi ilkokul olan bir anne ile lisansüstü düzeyindeki bir annenin çocukları arasında yaklaşık 120 puanlık bir fark bulunmaktadır. Benzer durum, baba eğitim düzeyi için de geçerlidir. Bir başka ifadeyle çocukların ailelerinden taşıdıkları sosyal ve kültürel sermaye, eğitimdeki başarılarını büyük ölçüde etkilemektedir. Dahası benzer sonuçlarla, geçmiş merkezi ulusal ve uluslararası sınavlarda da karşılaşılması, eğitim sistemimizdeki en yapısal sorunlardan birinin, fırsat eşitsizliğinin giderek derinleştiğini göstermektedir.”

Analizde, öğrencilerin okul başarı puanları ile merkezi sınavdan aldıkları puanlar arasında, geçen yıllara nazaran daha düşük bir korelasyon olsa da doğrusal bir ilişki olduğu vurgulandı.

 

– Okulda başarılı olan öğrencinin merkezi sınav performansı da başarılı

Analizin “öneriler” bölümünde ise 2019’da olduğu gibi 2020 LGS raporuna göre okul derslerinde başarılı olan öğrencilerin, merkezi sınavda da başarılı bir performans sergilediğine işaret edildi. Milli Eğitim Bakanlığının merkezi sınavlara ilişkin yayımladığı raporların eğitimdeki mevcut durumun verilere dayalı ortaya konulması adına önem taşıdığına vurgu yapılan analizde, “Raporlardaki süreklilik, geçmiş yıllarla mukayeseler yapılmasını sağlamakla birlikte sistemin ilerleyen ve geride kalan yönlerini göstermesi bakımından da kıymetlidir. Son 3 yıldır yayımlanan raporlarda yer verilen temel bulgular, sistemimizdeki yapısal sorunların devam ettiğini göstermektedir. Bunlardan en önemlileri, temel eğitimin zayıflığı, eğitimde fırsat eşitsizliğinin artması ve okullar ve bölgeler arası farklılıktır.” değerlendirmesi yapıldı.

Eğitimde 2023 hedeflerine ulaşılması ve eğitim sisteminin uluslararası arenada rekabet edebilirliğinin artırılması için yapısal sorunların çözümü noktasında, güçlü politika adımlarına ihtiyaç bulunduğu belirtilen analizde, bu kapsamda fırsat eşitliğinin önündeki engellerin aşılması için düşük sosyoekonomik ve kültürel durumdaki ebeveynlere sahip çocukların bu bağımlılığını azaltacak, eğitimlerini güçlendirici destek mekanizmalarının oluşturulması gerektiği kaydedildi.

Analizde, “Temel eğitim güçlendirilmeli ve öğrencilerin daha sık aralıklarla izleme ve değerlendirmeleri yapılarak eksiklikleri telafi edilmeli. Yabancı dil eğitimi yeniden ele alınmalı ve güçlendirilmeli. Kız çocuklarına yönelik yapılan destek çalışmaları devam ettirilmeli. Öğrenci ve velilerin merkezi sınavlara ilişkin ilgi ve beklentilerinin detaylı olarak ortaya konulması için çalışmalar gerçekleştirilmeli.” ifadelerine yer verildi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir