Biz bu yazımızda Derin Maarif Dergisi’nin bir önceki sayısında Bursa İl Ar-Ge birimi tarafından bahsi geçen konudan esinlenerek üstün yetenekliler ile ilgili bir yazı kaleme almayı düşündük. O yüzden üstün yetenekli çocukların eğitimine ilişkin mevcut duruma kısaca değinip, Bilim ve Sanat Merkezinde (BİLSEM) yapılan çalışmaları daha kapsamlı bir şekilde ele alacağız.
“Dil varlığın evidir” demiş Heidegger. İnsanı melekten ayıran belki de ilk ve en büyük özellik insanın eşyaya vakıf olması, onu isimlendirme ve tanıma bilgisine sahip olmasıdır. Eşyayı isimlendiriş şeklimiz, kelimeye yüklediğimiz anlam ve dolayısıyla dilimizden dökülenler bizi gizliden ele veren sırlarımız olabilir. İlerleyen zamanla birlikte insanoğlunun eşyaya hakimiyetinin de arttığı görülmektedir. Bilgi artışı, anlayış ve zihniyet değişiklikleri insanın eşyaya hakimiyetini de onu isimlendirme faaliyetini de şekillendirmektedir. Bunun neticesinde sürekli değişen terminolojik bir girdabın içinde sürüklenmekteyiz. En basit deyimiyle vasat aklın, ortalama zekânın üstündeki bireylerin nasıl adlandırılacağı da bu girdabın anaforuna kapılmış terimlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Mesela yakın bir tarihte Amerika’da eyaletlerin yarısına yakınında bu tarzdaki eğitim programları daha düne kadar üstün yeteneklilerin eğitimi olarak adlandırılırken şimdi yüksek yeteneklilerin eğitimine dönüştürülmüş durumdadır. MEB kaynaklı dokümanlarda da 2000’li yıllardan sonra üstün zekâlı yerine üstün yetenekli kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Bu kelimeyle hem zihinsel/akademik alanlarda hem de müzik, resim gibi sanatsal alanlarda üstün başarı sergileyen bireyler kastedilmiştir. 2013’ten sonra ise üstün yetenekli yerine özel yetenekli kelimesi kullanılmıştır.
Günümüzde bu “özel” durumu ifade etmek üzere vasat aklın ve vasat zekânın üstündekiler için yaygın olarak özel yetenekli, üstün yetenekli, yüksek yetenekli, üstün zekâlı gibi terimler karşımıza çıkmaktadır. Özel yetenekli çocukların eğitimi dendiğinde zihinsel ve bedensel engelli çocukların eğitimini de kapsayan bir eğitimden bahsedilebildiği için biz bu yazımızda anlam karmaşasına yol açmaması için “üstün yetenekli” ibaresini kullanacağız.
“ -…Öğretmenim geceleri uyuyamıyorum
– Neden Efe? Canını sıkan bir durum mu var?
– Hayır Öğretmenim. Sadece aklımdaki soruyu bir türlü çözemiyorum.
– Hangi soruyu?
– Virüsler ile bakteriler arasında nasıl bir bağ var? Bu bağı kuramıyorum. Bu soru aklıma takılıyor ve uykum kaçıyor.”
(Efe, 5 yaş)
Ne kadar zekiyiz?
Einstein’a zekâ hakkında sorulduğunda kendisinde mevcut olan kuvvenin zekâdan çok bitmek tükenmek bilmeyen bir merak duygusu olduğunu söylüyor. Zekâ nedir, tamamıyla kalıtsal mıdır? Sonradan zekânın artması mümkün müdür? Zekâ ölçülebilir mi? Mevcut zekâ testlerinin yeterliliği ve geçerliliği nedir? Sosyo-ekonomik-kültürel-etnik tüm farklılıkları bir yana bırakarak herkesin aynı testlerle ölçülebilirliği ne kadar doğrudur/doğru mudur? Terim ve terminoloji çeşitliliğine bir de yukarıdaki gibi birtakım kavram karmaşası eklenince zekâ ile ilgili hem ontolojik hem de epistemolojik bir anlam karmaşasının varlığından söz edilebilir. Yukarıda anlatılanlara mukabil kavram kargaşasına rağmen yapılan çalışmalar ve araştırmalar neticesinde kabul görmüş bir veri kaynağından söz etmek mümkündür. Bilimin, bilim yapmanın en önemli karakteristiği yanlışlanabilirliğidir. Aksi ispat edilinceye dek genel kabul görmüş enformasyon hareket noktamız, beslendiğimiz bilgi kaynağımız olacaktır, olmak zorundadır.
Her ne kadar zekâ testlerine ve özellikle zekâ bölümü kavramlarına yapılan eleştiriler ve üstün zekâlıların, üstün yeteneklilerin tanımlanmasında başka boyutların da dikkate alınması gerektiğini ön plana çıkarmış olsa da hali hazırda zekâ testleriyle ölçülen anlıksal yetenekler, üstün zekâlı çocukların tanımlanmasında kullanılan en yaygın yöntemlerin başında gelmektedir. Örneğin; St-Binet testine göre 140 zekâ bölümü ve üstünde puan alanlar üstün zekâlı, üstün yetenekli olarak adlandırılmaktadır.
– Bunun adı nedir Ada?
– Fil
– Peki bu nedir?
– Şempanze
– Peki bu?
– Antilop
– Senin bilmediğin bir şey var mı Ada?
– Ne bilmediğimi nerden bilebilirim ki?
(Ada, 3 Yaş)
Üstün yeteneklilerin genel karakteristiği
Üstün yetenek, genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı ya da üretici düşünce yeteneği, liderlik yeteneği, görsel ve gösteri sanatlarında yetenek ve psiko-motor yeteneği alanların birinde ya da birkaçında yüksek performans ve başarı gösterme şeklinde tanımlanmıştır. “Üstün Yeteneklilik Kavramı” toplum dilinde üstün yeteneklilik, akıllı, zeki, kafası iyi çalışan gibi ifadelerle karşımıza çıkarken akademik literatürde, üstün zekâ ve bu ifadeyi karşılayan anlık zekâ, zihinsel güç, olarak aynı anlamı ifade edecek şekilde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra üstün yeteneklilik; bireyin çevresinde dikkat çekecek şekilde üst düzeyde başarı ve yaratıcılık göstermesini sağlayan erken gelişmiş, üst düzeyde becerilerdir. Görüldüğü üzere üstün yeteneklilik kavramına ilişkin yapılan tanımlamaların çeşitliliği dikkat çekmektedir.
Günümüzde üstün yeteneklilik kavramında Joseph Renzulli’nin yapmış olduğu tanım büyük ölçüde kabul gören tanımların başında gelmektedir. Renzulli geliştirdiği üstün yeteneklilik teorisini “threering” (3 halka) olarak ifade eder. Renzulli ye göre üstün zekâ veya üstün yeteneklilik insan yapısındaki şu üç temel öğenin etkileşiminden ortaya çıkmaktadır: Genel zekâ gelişiminde ortalamanın üstünde olmak, normalin üzerinde bir yeteneğe sahip olma (yetenek). Problemlere farklı açılardan yaklaşarak, yaratıcı çözümler üretebilme becerisi(yaratıcılık). Üzerine aldığı bir işi başından sonuna kadar götürebilecek yüksek motivasyona sahip olma (motivasyon). Üstün yetenekliler farklı türden insanlar değildir. Onların bazı özelliklerinin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve kompozisyonu diğer insanlara göre farklılık gösteren kişilerdir.
Lewis Terman’ın araştırmasına dayalı olarak üstün yetenekli çocukların daha iri ve sağlıklı oldukları iddia edilmektedir. Hatta üstün zekâlı çocuklar doğdukları zaman bile akranlarından daha uzun ve daha kilolu olabilmektedirler. Bedensel gelişimlerindeki bu farklılığın yanında zihinsel anlamda da yaşlarına ve yaşıtlarına göre çok üst düzeyde konsantrasyon ve problem çözme becerisi sergilemekte, nicelik ve nitelik bakımından farklı ve üstün bir zihin yapısına sahip oldukları bilinmektedir. Kişilik özellikleri arasında en ağır basan nitelikleri çok çalışkan olmaları, başarmaktan müthiş haz duymaları, erdem ve ahlaki değerlere önem vermeleri, mükemmeliyetçi olmaları sayılabilir. Çevrelerindekilere karşı son derece hassas, duyarlı, merhametli, sevgi doludurlar. Ses, ışık ve kokuya karşı da son derece hassas ve tepkisel oldukları da bilinmektedir. Sosyal ilişkilerde de akranlarına göre daha olgun davranışlar sergiledikleri gözlemlenmektedir. Okuma ve öğrenme becerileri de son derece gelişmiştir, hızlı ve istekli bir şekilde öğrenirler, üstün hafıza ve muhakeme gücüne sahiptirler, çabuk fikir üretirler, kelime hazneleri çok zengindir, dil becerileri de son derece iyi gelişmiştir.
Batı’da “gifted” ya da “talented” olarak ifade edilen üstün yetenekli çocukların, kendi akranlarına oranla ileri seviyede zihinsel soyutlama, yaratıcı hayal gücü ve bu yetenekleri ortaya koymalarını sağlayan üstün bir merkezi sinir sistemine sahip oldukları bilinmektedir. Tanrı vergisi anlamına gelen “gifted” terimine yüklenen zekâ odaklı anlam zaman içinde özel yetenek anlamına gelen “talented” terimiyle yetenek odaklı bir anlama doğru evrilmiştir. Türkiye’de ise 3 Eylül 1962 tarih ve 1219 sayılı MEB Tebliğler Dergisinde yayımlanan yönetmeliğe göre üstün zekâlı çocuklar ve üstün özel yetenekli çocuklar olarak ayrı tanımların varlığı dikkat çekerken bu ayrıştırıcı vurgulardan vazgeçilerek 2001 tarihli Bilim ve Sanat Yönergesinde zekâ ve yetenek terimleri birleştirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Üstün yeteneklilerin eğitimleri amacıyla kurulmuş olan Bilim ve Sanat Merkezleri (BİLSEM) Yönergesi’nde ise üstün yeteneklilik şöyle tanımlanmıştır: “Üstün yetenekli çocuk, özel akademik alanlarda veya zekâ, yaratıcılık, sanat ve liderlik kapasitesi yönüyle yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösteren ve bu tür yeteneklerini geliştirmek için okul tarafından sağlanamayan hizmet veya faaliyetlere gereksinim duyan çocuktur”.
Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk bir konuşmasında hep başarı seviyesi düşük çocukların başarılarının artırılmasına odaklanılmasından serzenişle tam not alanların başarılarını daha da yukarıya taşıyacak bir imkân ve ortamın olmayışından, bu durumdaki öğrencilerin durumlarıyla ilgilenilmeyişinden dert yanmıştı. Her ne kadar bireysel farklılıkların hesaba katıldığı bir eğitim sistemimizin olduğuna dair pek çok eğitim-bilimsel söylemlere kulak kabartmış olsak, bu gibi durumların mevzuatta yer tuttuğuna şahit olsak da kitlelerin eğitimi formuna bürünen hali hazırdaki eğitim sisteminde ortak müfredatın bağlayıcılığı ve kısıtlayıcılığı karşısında, vasata hitap eden bir öğretim programıyla öğrencilerin kişisel özelliklerinin çok da farkında olan bir eğitim sistemimizin olduğundan, özel yeteneklerin ya da yeteneklerin keşfinden, bu keşfe dayalı ideal anlamda özel bir eğitim yapıldığından söz etmek maalesef ki pek mümkün gözükmemektedir.
“Benim isteğim adil bir dünya ve adil yaşam şartları. Herkesin insan olduğunu bilerek yaşayabilmesi. Eğer adalet her yerde sağlanabilir, insanların bencilliği ve çıkarcı tavrı azalırsa her şey yoluna girecektir.” (11 Yaş)
Birlikte ya da ayrı üstün yeteneklilerin özel eğitimi
Ülkemizde üstün yetenekli çocuklara yönelik gerçekleştirilen eğitim çeşitliliğine bakacak olursak bunların normal eğitim süreciyle “birlikte” ya da “ayrı” olarak gerçekleştirildiğini görebiliriz. “Özel okul” statüsünde Fen Liseleri, Proje okulları, Güzel Sanatlar Liseleri, TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi, özel okulda eğitim modeline uygun “ayrı” niteliği haiz örnekler olarak gösterilebilir. Özel sınıfta eğitim ise üstün yetenekli öğrencilerin bir araya getirilerek onlara özel hazırlanan eğitim programının uygulandığı “ayrı” nitelikli özel eğitimlerdir. “Birlikte” eğitimde üstün yetenekli öğrenciler diğer akranları ile aynı eğitim ortamını paylaşırlar. Ancak bu öğrencilerin eğitim programları hızlandırılmış ya da zenginleştirilmiş bir formda farklılaşabilir, değişiklik gösterebilir. Hızlandırmada öğrenciler okula erken başlatılır ve sınıf atlatma uygulanır. Zenginleştirme formunda ise üstün yeteneklilerin eğitiminde müfredat genişletilir, derinleştirilir. Günümüzde en yaygın en çok kabul gören uygulama veya yaklaşımlardan biri zenginleştirilmiş eğitimdir. Çünkü bu zenginleştirilmiş programla üstün yetenekli öğrenciler, toplumdan izole olmadan hem kendi akranlarıyla hem de özdeş nitelikli bireylerle eğitimlerini sürdürme imkânı bulabilmektedirler. Bu tip eğitim uygulamalarının en güzel örneği de BİLSEM’lerdir.
Bu arada özel eğitime ihtiyaç duyan zihinsel ve bedensel engelli bireylerin eğitimlerinde de bu “ayrı” ve “birlikte” nitelikli eğitim formlarını görmemiz mümkündür: Hastane Okulu (sağlık sorunları nedeniyle yatarak tedavi gören okul çağı öğrencileri için), Özel Eğitim Okulu (özel personeli ve özel öğretim programı ve yöntemleri olan olan okullar), Özel Sınıf (özel personeli olan, özel öğretim programı ile yöntemlerine göre oluşturulan sınıf) ve Kaynaştırma. Kaynaştırma programı dışında yukarıda sayılanların hepsi “ayrı”, kaynaştırma ise “birlikte” niteliği taşıyan eğitim uygulamalarıdır.
Resmî kurumlarda normal eğitim süreci içinde gerçekleştirilen “birlikte” niteliğini haiz uygulamalar içinde Özel Eğitim Okulları, Rehabilitasyon Merkezleri, BİLSEM, ÜYEP, PÜYED gibi uygulamalar yanında okullardaki Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı’ndan (BEP’ten) bahsetmek de faydalı olacaktır. Ayrıca özel eğitime muhtaç çocuklardan bahsedilirken bilhassa bireylerin zorunlu eğitim dönemi olan ilk, orta ve lise çağları kastedildiği de bilinmelidir.
Normal devlet eğitim sisteminde, kitlesel eğitime tabi tutulan bireylerin sahip oldukları farklılıkların, beceri ve yeteneklerin keşfi pek mümkün gözükmemekte, hasbelkader tespit edilenler olsa da bireyin bu tespitlere dayalı, özelleştirilmiş bir eğitime tabi tutulmasının pek de istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Okullarda zihinsel/bedensel engeli olan öğrencilerin fark edilebilirliği doğal olarak üstün yetenekli öğrencilerin fark edilebilirliğinden fazladır. Üstün yeteneklilerin tespitinin kaynaştırma öğrencilerin tespitinden daha zor olduğu muhakkaktır. Bunda yine en büyük etken toplumumuzdaki bakanımızın serzenişine benzer bir şekilde eğitime ilişkin genel anlayış ve zihniyetin eksik olanı tamamlamaya yönelik bir eğilim göstermesi en büyük etken olarak görülebilir. Ayrıca anne babaların kendi çocuklarını sübjektif değerlendirmeleri de ayrı bir etken olarak süreci yavaşlatmakta hatta zorlaştırmaktadır. BİLSEM giriş sınavlarına ebeveynlerin rağbetinin son derece fazla olması bu durumun en büyük kanıtıdır. Çoğu anne baba kendi çocuğunu “üstün” yetenekli kabul etmektedir. Bu konuya ilişkin bir başka örneği de ABD’den verelim. New York City’de özel eğitim merkezleri dört yaşındaki çocukları anaokulunda başlayan üstün yetenekliler eğitim programlarına giriş testlerine hazırlamak için saatine 200 dolar alıyor. Zekânın artıp artmadığına ilişkin tartışmalar netlik kazanmasa da IQ testleri için yapılan hazırlıkların çok küçük oranda da olsa test başarısının artmasına katkı sağladığı ortadadır.
BEP, özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerin eğitsel ihtiyaçlarının en az kısıtlanmış eğitim ortamında nasıl sağlanacağını ortaya koyan programdır. Özel eğitime gereksinim duyan ve normal bireylerden ciddi derecede farklılık gösteren çocukların büyük bir kısmı ailede fark edilir. Ailede fark edilmeyen öğrencilerin bir kısmı okul öncesi eğitim kurumlarında, hafif düzeyde özel eğitime gereksinim duyanlar ise ancak sınıf ortamında dikkat çekerler. Farklılıklarıyla dikkat çeken bu öğrenciler Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne (RAM’a) yönlendirilir. RAM raporuna dayalı olarak aile ve okul iş birliği içinde özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencinin BEP ile desteklenmesi sağlanır. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğine göre özel eğitim gerektiren birey için geliştirilen ve ailesi tarafından onaylanan BEP, bireyin, ailenin, öğretmenin gereksinimleri doğrultusunda hazırlanan ve hedeflenen amaçlarda verilecek destek eğitim hizmetlerini içeren özel eğitim programıdır. İsten engelli olsun ister üstün yetenekli, özel eğitime ihtiyaç duyan her öğrenci yönergelere uygun şekilde BEP hizmeti alabilmektedir.
Kaynaştırma öğrencileri kadar tespiti kolay olmayan üstün yeteneklilerin de genellikle öğretmenlerin dikkati ve özel ilgisiyle tespit edilebildikleri görülmektedir. Böyle bir durum tespit edildiğinde bu öğrenciler de tıpkı bedensel/zihinsel engelli öğrenciler gibi RAM’a yönlendirilmekte, RAM’dan gelecek raporlar neticesinde okullarının destek eğitim odalarında özel eğitim görme imkânına sahip olmaktadırlar. Öğrenciler özel durumlarına bağlı olarak gerek RAM’da gerekse okul içinde aldıkları BEP’le özel eğitimleri için gereken desteği almaktadırlar. İster düşük ister yüksek zekâlı olsun ister bedensel ister zihinsel engelli olsun bu öğrencilerin bu özel durumları dikkate alınarak çalışmalar yapılması bakanlık tarafından mecburi tutulmaktadır. (573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren bireyler için BEP’in geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması yasal zorunluluktur. Madde:4). RAM raporuna ve okul BEP geliştirme biriminin alacağı karara dayalı olarak velinin de izni alınarak öğrencilere okul ders saatlerinde kaynaştırma/bütünleştirme dersleri verilmektedir. Okullarda BEP çalışmalarının çıkış noktası her ne kadar öğrencinin bireysel farklılığına dayandırılmış olsa da bu derslerin maalesef konunun uzmanı öğretmenler tarafından verilmesi sağlanamadığı için teoride çok şey ifade etmesine rağmen uygulamada ideal bir eğitim sağladığı şüphelidir. Bu sebeple özel atama kurallarını haiz öğretmen kadrosundan müteşekkil BİLSEM çalışmaları her ne kadar sınırlı kontenjanları da olsa sahip oldukları eğitim ortamı ve kadrosuyla daha kaliteli, daha iyi bir “üstün yetenekli “eğitim imkânı sunma potansiyeline sahiptir. Bu yüzden de incelemeye değerdir.
“Dünyadaki bütün kötülüklerin yok olması” (11 yaşındaki bir çocuğun en büyük ütopyası)
BİLSEM Nedir?
BİLSEM, üniversiteye kadarki okul çağı öğrencilerinin özel yeteneklerinin farkında olmalarını kapasitelerini geliştirerek verimli şekilde kullanmalarını sağlamak amacıyla açılan kurumlardır. Türkiye’de üstün yetenekli öğrencilere eğitim veren en yaygın kurum olan Bilim ve Sanat Merkezlerinin ilki Ankara’da 1995 yılında açılmış, hazırlanan programla üstün yetenekli öğrencilere okullarının paydos saatinin dışındaki sürede hizmet verilmesi planlanmıştır. BİLSEM’e öğrenci seçiminde zekâ testi uygulanmakta, zekâ testi sonucu 130 ve üzerinde olan öğrenciler bu merkezlere kabul edilmektedir. Türkiye’de 80 ilde 100’ün üzerinde BİLSEM bulunmaktadır.
Özel eğitim kapsamında ele alınacak nitelikleri haiz BİLSEM dünyadaki örnek çalışma, araştırma ve uygulamalar örnek alınarak ülkemizde uygulanan bir model olmuştur. Ne büyük bir mutluluktur ki dünyadaki örneklerine model olan özel eğitim yine bizim kültürümüze dayanmaktadır. Özel eğitim uzmanı Mitat Enç’e göre Enderun mektepleri özel eğitimin ilk örneklerindendir. Enç, Osmanlı Devleti’ndeki Enderun Mektebi’ni, üstün yeteneklilere yönelik uygulanan ilk ve en planlı, kapsamlı ve sistematik eğitim kurumu olarak tanımlamaktadır. Özgün bir sistemle, üstün yeteneklileri tespit edip yeteneklerine göre eğiten Enderun Mektebi üzerine Avrupalı bilim adamları araştırmalar yapmış ve bu mektepleri altı yüz yıl hüküm süren Osmanlı’nın ‘en güçlü dayanaklarından biri olarak nitelendirmiştir. Tarihin ne garip bir cilvesidir ki bizde olanı, bizim olanı alıp ondan istifade ederek dünya çapında başlatılan özel eğitim çalışmalarını maalesef biz, bir anlamda ithal etmek zorunda kalarak özel eğitim çalışmalarımızı yönlendirmiş bulunmaktayız. Bu çabalardan bir tanesi olan BİLSEM’in üstün yeteneklilerin eğitimine yönelik yapmış olduğu çalışmaları öğrenci başvuru şartları ve sınav sistemi, müfredat, değerlendirme ve öğretmen seçimi olmak üzere birkaç noktadan ele alarak anlatmaya çalışacağız.
“Bütün insanlar eşit olmalıdır. Kimse kimseden fazla veya eksik olmamalı. Ne zengin ne fakir ne de sen ben farkı olmalı. Herkes aynı özgürlükte olmalı. Yani kimse kimseyi kısıtlamamalı bence.” (11 yaş)
BİLSEM Sınav Sistemi ve BİLSEM’e Kayıt
BİLSEM’lerin kuruluş amaçları, ilkeleri, öğrenci seçimi gibi tüm işlemleri ilgili yönerge çerçevesinde yapılmaktadır. BİLSEM Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir birimdir. Dolayısıyla bu kurum tarafından belirlenen tarihlerde yapılan sınav sonuçlarına göre öğrenci seçimi yapılmaktadır. 2017 yılına kadar bu sınava bireysel başvuru yapılamıyordu sadece ilkokul öğretmeninin takdir ettiği ve hakkında gözlem raporu doldurduğu öğrenciler sınava katılabiliyordu. Şimdi ise bireysel başvuru imkânıyla birlikte sınıf rehber öğretmeninin dolduracağı gözlem raporu ile öğrenciler başvurularını yapmakta, belirtilen tarihte sınava girerek sonuçları beklemektedir.
Tablet bilgisayar üzerinden yapılan grup tarama uygulamasında tüm yetenek alanları için ortak sorular sorulmaktadır. Bu sınavı geçen öğrenciler yine yetenek alanlarına göre bireysel değerlendirmeye alınmaktadır. Bireysel değerlendirmeler genel zihinsel, resim ve müzik yetenek alanlarında yapılmaktadır. Grup taramasının ardından bireysel değerlendirmede de başarılı olanlar kayıt hakkı kazanmaktadır.
BİLSEM’de Eğitim
Bilsem’e kaydı yapılan öğrenciler uyum/destek eğitimi/bireysel yetenekleri fark ettirme/özel yetenekleri geliştirme/ proje üretimi ve yönetimi programlarına tabi tutulurlar. Bunların ilki olan uyum programı, genel zihinsel yetenek, müzik ve görsel sanatlar yetenek alanı öğrencilerinin BİLSEM’e uyumunu kolaylaştırmak için düzenlenen kurumu, öğretmenleri ve diğer öğrencileri tanımalarını amaçlayan programdır. Uyum programı iki ayı geçmeyecek şekilde kırk ders saati olarak uygulanır.
Uyum programının ardından destek eğitim programı gelir. Destek eğitim programı, uyum programını tamamlayan genel zihinsel yetenek alanından öğrencilerin, geliştirmeleri gereken temel becerilerini tüm alan ve disiplinlerle ilişkilendirmelerini esas alan eğitim programıdır. Bu programda öğrencilere iletişim, iş birliği, grupla çalışma, öğrenmeyi öğrenme, problem çözme, bilimsel araştırma yapma, girişimcilik, eleştirel ve yaratıcı düşünme, etkili karar verme, teknoloji okur-yazarlığı, sosyal sorumluluk ve kaynakları etkin kullanma becerileri kazandırılması hedeflenir. Öğrencilerin BİLSEM’e geliş yaş gurubuna göre 1-2 yıl arası bir destek eğitim programı planlanır ve uygulanır.
Bireysel yetenekleri fark ettirme programı ise genel zihinsel yetenek alanında tanılanan ve destek eğitim programını tamamlayan öğrencilere bireysel yeteneklerini fark ettirmek amacıyla yürütülen eğitim programıdır. Bu programda öğrencilerin yaratıcılıklarını ön plana çıkaran disiplinlere yönelik etkinlikler planlanır ve uygulanır. Bu programda daha kapsamlı proje üretme çalışmaları yapılır. Bu programın ardından öğretmenler kurulunun çoklu değerlendirmesi neticesinde ilgi alanlarına göre özel yetenekleri geliştirme programı alanlarına yönlendirilirler. Bu programın süresi is üç eğitim öğretim yılıdır.
Özel yetenekleri geliştirme programı, müzik ve görsel sanatlar yetenek alanından uyum programını, genel zihinsel yetenek alanından bireysel yetenekleri fark ettirme programını tamamlayan öğrencilerin özel yeteneklerini geliştirmek amacıyla planlanan ve yürütülen eğitim programıdır. Bu programda öğrencilerin özel yetenek alanlarına yönelik bilimsel ve sanatsal etkinliklere yoğunlaşmaları, bu alanlarda ileri düzeyde bilgi, beceri ve davranış kazanmaları hedeflenir. Bu hedefler doğrultusunda çalışma yapmaları beklenir. Bu programın genel zihinsel yetenek alanında tanılanan öğrenciler için iki eğitim ve öğretim yılı, görsel sanatlar ve müzik öğrencileri içinse dört eğitim öğretim yılı olarak planlanıp uygulanması esastır.
Proje üretimi ve yönetimi programı ise özel yetenekleri geliştirme programını tamamlayan öğrencilerin ilgili, istekli ve yetenekli oldukları bir alanda veya disiplinde grupla ya da bireysel proje hazırlamalarını esas alan programdır. Bu programda her öğrencinin her eğitim öğretim yılı için en az bir proje hazırlaması gerekir.
BİLSEM’de Ölçme ve Değerlendirme
Bilim ve Sanat Merkezlerinde öğrencilere akademik başarıyı ölçmeye yönelik herhangi bir işlem uygulanmaz, sınav ya da test yapılmaz, ölçme ve değerlendirmede puan ya da not kullanılmaz. Uygulanan eğitim programlarının her aşamasında gözlem formları kullanılarak izleme ve değerlendirme yapılır ve programın sonunda programı tamamlayan öğrencilere program tamamlama belgesi verilir.
BİLSEM’e Öğretmen Ataması
BİLSEM’e öğretmen atanması Bilim ve Sanat Merkezleri Öğretmen Seçme ve Atama Kılavuzu’ndaki yönergelere uygun bir şekilde yapılır. Bu kılavuzdaki nitelikleri haiz öğretmenler, belirtilen zamanda MEBBİS üzerinden elektronik ortamda başvurularını yaparlar. Bu başvuru formları il öğretmen değerlendirme komisyonu tarafından değerlendirilir. Bu değerlendirme sonunda alanlar bazında belirlenen gerekçeli puan listesi en yüksek puan alan öğretmenden başlayarak İl Milli Eğitim Müdürlüklerince internet sitesinden ilan edilir. Sözlü sınava girmeye hak kazanan öğretmenler Bakanlıkça belirlenen bölge merkezlerinde bölge sözlü sınav komisyonu tarafından sözlü sınava tabi tutulur. Bu sınavdan da geçer puan alan öğretmenler atama döneminde görev yaptıkları ilde istedikleri merkezi tercih eder ve oraya atanırlar.
Aslolan sebat ve azimdir
Eğitim faaliyetinde gerçek bir başarı elde etmek istiyorsak öncelikli olarak dış etkenlere, başkalarına, özel imkânlara sahip olmaya bağımlı olmaktan, hazırcı bir bakış açısıyla her şeyi karşıdan beklemek kolaycılığından kaçınmamız gerekmektedir. Önce iyi bir anne baba olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışmalıyız. Çocuklarımızın hem bedenen hem de zihnen sağlıklı bir ortamda yaşamalarını, dengeli ve düzenli beslenmelerini, düzenli uyku almalarını sağlamalı, kötü alışkanlıklardan korumalıyız. Özellikle sevgi ve güvene dayalı bir ebeveyn çocuk ilişkisi geliştirmeliyiz. Unutmamalıyız ki bir çocuğu kendi anne babasından başka daha iyi tanıyacak, onun yetenek ve becerilerini keşfedecek kimse olamaz. Akıllı ebeveyn sayesinde erken dönemde tanılanan çocuklar için bu sahip oldukları özel durumları kendi lehlerine gelişme imkânı bulacaktır.
Başkalarının tanılamasından önce ebeveynin kendi çocuklarını tanıyarak tanılama işine yönlendirmesi elbette ki daha önemlidir ve zaman kazandıracaktır. Anne babalar, eğer çocukları çevrelerindeki diğer çocuklardan çok farklı davranıyorsa, normalin dışında gelişen birtakım olgular yaşıyorsa bu durumu hemen bir uzmanla paylaşarak çocuklarının hayatlarına tam zamanında yön vermeleri gerekir. Örneğin, üstün yetenekli çocukların akranlarından daha hassas olabildikleri, sese kokuya karşı daha aşırı tepkili olabildikleri bilinmektedir. Bilinçli ve ilgili bir ebeveynin dikkat ve rikkati iyi bir durum tahlili yapmalarını sağlayacak, gerekli yönlendirmeyi yapmak için onları hemen harekete geçecektir. Çocuğunun gereksinimi olan en ideal eğitimi gerçekleştirmek için tüm yolları deneyecektir. Aksi takdirde tanılaması yapılamayan üstün yetenekli bir çocuk farklılığını olumsuz algılamaya başlayabilir, Tanrı vergisi addedilen bu özellik onu toplum dışına itebilir, toplum içinde huzursuz ve uyumsuz hissetmeye ve davranmaya sürükleyebilir. Üstün yetenekleriyle dikkat çekenlerin bütüncül anlamda gereği gibi eğitilememesi durumunda sahip oldukları bu gücün olumsuz yönde seyredeceği ve hoş karşılanmayan alanlarda, içinde bulunduğu toplumun aleyhine kullanılabileceği de ayrı bir tehlike arz etmektedir.
Üstün yetenekli çocukların eğitimi hususunda en büyük görev elbette ki öncelikli olarak anne babaların bireysel gayretleriyle, akabinde ise gerek devlet eliyle gerekse birlikte hareket etme kabiliyetini haiz gruplar ve kurumlar eliyle desteklenerek gerçekleştirilecektir. Bu hususta devletin, herkes gibi üstün yeteneklilerin de kendi imkân ve kapasitelerine göre ve kapasitelerine uygun bir eğitim alma hakkı olduğunu ve bu hakkın anayasal bir zorunluluk kapsamında ele alınabileceğini dikkate alması ve şartların oluşturulmasında ve iyileştirilmesinde gereğini yapması icab eder.
Tüm dünyada sadece IQ testleri değil uzamsal beceriyi ölçen testler de artmaya başladı. Her ne tür testlere tabi tutulursa tutulsun, her ne tür testlere hazırlanırsa hazırlansın, tanılaması ne olursa olsun şu bir gerçek ki hayat başarısı için azmin rolünün en büyük etken olduğu apaçık ortadadır. Sadece zekâya güvenmemek gerektiği herkesin malumudur. İşinde sebat, görev ve sorumluluk bilinci ve motivasyonu yüksek bireyler, çok çaba sarf eden bireyler yetenekli olmaktan çok daha önemlidir. IQ’su vasat olmasına rağmen öğrenme becerilerine ilişkin olumlu tutum ve tavır geliştiren çocukların da başarılarını sürekli artırdıkları bilinmektedir. Ülke olarak sahip olduğumuz tüm değerleri artırma gayreti içinde olmalı, gereği gibi değerlendirilemeyen beyin gücünün de bir kayıp olacağı unutulmamalıdır. Bu konuda kim bilir kaç deha içimizde daha doğmadan ölüyor. Kayıp dehalar olmasın. Elbette ki üstün yetenekli ya da değil önemli olan herkesin kendi kapasitesinin gereğini yapabilmesine fırsat verilmesi, önünün açılmasıdır.
14 yaşındaki Atacan’ın 18. yüz yıl Avrupa Tarih Atlası’nı gerçek sınırlara göre kendince çizimi
NOT: Diyaloglar ve resim https://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/10102018134258BASKI.üstün%20yetenekli%20çocuklar.pdf’den alınmıştır.