“Hayatta en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır” demiş Buket Uzuner.
Bu söz, Öğretmenliğin meslek olarak ne kadar önemli ve etkili olduğu bağlamında çokça zikredilir, alıntılanır.
Ben yazımda, bu sözdeki ‘Mucize’ ve ‘İyi Öğretmen’ terimleri üzerinde durmak niyetindeyim.
Mucize: İmkansız, olağan olmayan, olağanüstü, harikulade, muhal olan demektir. Mucize, çok sık yaşanmayan, ender yaşanan olaylardır.
Buna göre, Bir insanın küçüklüğünde iyi bir öğretmene rastlaması muhal, sıkça rastlanmayan, ender bir olaydır. Her faninin başına gelmez.
Peki ‘İyi Öğretmen’ ne demektir?
(Kimi meslek mutaassıplarına göre, bütün öğretmenler ‘iyi’dir. Hele ki, eğitim konusunda uzman olmayan insanların/ velilerin ve öğrencilerin bu konuda hüküm vermesi hadsizliktir.
Ancak bu mutaassıpların hepsi bir dönem öğrenci olmuş ve de birçoğu halen velidir. Öğrencilik dönemindeki öğretmenleri ile ilgili oldukça cesur ahkam kestiklerine şahit olabiliyoruz. Ve bugün de çocuklarının bazı öğretmenlerinin ‘iyi’ olmadıkları ile ilgili hükümler verebilmektedirler. Ve başka mesleklerin erbabı olmadıkları halde bazı meslek mensupları için ‘iyi’ ve ‘kötü’ hükmünü verebilmektedirler.
Bu başka meslekler ile ilgili de böyledir. Birçok meslek mensubu, kendi mesleği ile ilgili, konu hakkında uzman olan/olmayan kişilerin eleştiri getirmesine aşırı tepki verebilmektedirler. Ancak diğerinin mesleği ile ilgili çok rahat ahkam kesebilmektedirler.)
‘İyi Öğretmen’ diyordum:
Nurettin Topçu’ya göre, “ Muallim, ruhumuza aşılar yapan doktordur” ve muallim, ruh dünyamızın hem duygu hem bilgi hem de irade bölgelerinde tedavisini ve aşılarını yapmaya mecburdur… Duygular sahasında eğitim en küçük yaşta başlayacaktır. Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısıdır. Sonra, hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmâl etmemek aşıları yapılır, cemaat (toplum) sevgisi verilir. Böylece aşkın terbiyesinden sonra ferdin şahsiyeti işlenir. Her hareketinde kendinin olma, kendi kendine bağlı kalma aşıları verilir. Arkasından mesuliyet duygusu gelir ve fert bu köprü vasıtasıyla hareketlerin alemine aktarılır” [Türkiye’nin Maarif Davası: 28]
Topçu’ya göre, “Muallim, gençlere bilmediklerini öğreten bir nakil değildir. Bu iş kitabın işidir. Bilmediklerimiz hep kütüphanelerde bulunmaktadırlar. Her sahada yalnız bilinmeyeni bilmekle eski devrin skolastik tahsili elde edilir. Kitaptaki örümcek, kafamıza nakledilir. Ancak sınıfta okutacağı bilgilere sahip olan insanın yapabileceği iş ise bundan ileri gidemez. Bunun için kültürlü adam, kafaları hatta ruhları işletmesini bilen adam lazımdır… Muallim, dünya hayatında rol almaya namzet olan genci kâinat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri (ilkeleri) oluşturabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi lazımdı” (T. M. D. 27)
Tabii ki, Rahmetli Nurettin Topçu’nun ‘öğretmen’ tanımı mutlak değildir. Ancak, genel olarak kabul ve zikredilen hususları dert etmiş ve Türkiye’nin Maarif Davası kitabında dile getirmiştir.
Bu durumda, Nurettin Topçu’nun idealize ettiği ve ‘Ruhumuza aşılar yapan doktor’ olarak tanımladığı Öğretmen’in insanın çocukluğunda hayatında karşısına çıkması ender görülen, her faninin hayatında rastlayacağı bir durum değil midir gerçekten?
İlkokul’dan, Üniversiteye kadar tahsil hayatı içinde olan insanların, hayatlarından onlarca, yüzlerce Öğretmen geçmiştir. Ruhlarına olumlu aşılar yapan, olumlu etki yapan doktor olarak tanımlayabilecekleri kaç tane Öğretmenleri vardır? Bunun cevabını tek tek okuyucularıma bırakıyorum.
Benim ajandam, Buket Uzuner’in ‘Mucize’ tanımlamasından anladığımı oldukça teyid etmektedir.
Uzman Öğretmen İyi Öğretmen midir?
Çalıştığımız okullarda 2006’da yapılan sınavı kazanarak Uzman olan arkadaşlarımızın çoğunun uzmanlığını bordrodan görebiliyoruz. Bazılarının da ‘Uzman Öğretmen’ olduğunu öğrendiğimizde hayret ediyoruz. Elbette ki o sınava bilgilerini tazeleyip giren ve kazanan öğretmenlerimiz de vardır. Ancak bu öğretmenler ‘Uzman Öğretmen’ olmasalar da aynı performansı gösterebilecek idealist öğretmenlerdir.
Yakın geçmişte, Öğretmenlik Kariyer Basamakları yasası çıktı ve MEB, 10 ve 20 yılını dolduran Öğretmenleri kursa tabi tutacak. Kursta öğretecekleri konulardan da sınav yapacak, kimimiz uzman, kimimiz baş olacağız.
Olunca da 1000 ve 2000 tl ilave gelirimiz olacak.
Normal şartlarda, 2006 yılında yaptığım gibi ‘bilgimi sınayın, bana para verin’ demeyi züll addederdim. Ancak, Tıp fakültesinde okuyan kızımın kirasının yüzde 110 artması sonrasında bu zilleti kabullenerek sınava girmek zorunda kalacağım.
Peki aslında ne istiyorum? Ne olması gerekir?
‘Bakanımızın ‘Başarı Belgesi’ dağıttığı gibi tüm Öğretmenlere ilave 1000 ve 2000 tl verilsin’ mi diyorum.
Kuşkusuz hayır.
Gerçek uzmanlığın, öğrencinin veya velinin, “Seni karşıma çıkaran Allah’a şükürler olsun” ya da, “İyi ki öğretmenim oldunuz”, ya da, “İyi ki çocuğumun karşısına çıktınız, teşekkür ederim” sözünün bir karşılığının olması ile mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Değilse, en fazla Milli Eğitim Bakanlığı’nın şu niyeti geçici olarak tahakkuk etmiş olur:
“Pedagojik açıdan yetersiz olan öğretmenler, uzman ya da baş olmak için biraz çalışırlar ve eksiklerini tamamlarlar.”
Ancak, bunun eğitim- öğretimin niteliğinin artmasına herhangi bir katkı yapacağından kuşkuluyum.