Merhaba.
Geçen sayıda ele aldığım konuya devam etmek istiyorum.
Son aylarda yaşadığımız salgın meslek liselerinin önemini bir kez daha gözümüze sokmuştur. Keşke bu önemi anlamak için bu türden bir salgına ihtiyacımız olmasaydı. Ne derler, ‘Bir Musibet, bin nasihatten evladır’
Meslek liselerinin önemini anladık anlamasına, ama yeteri kadar değil. Yılların vermiş olduğu itilmişlik, ikinci hatta üçüncü planda kalma hissi bu okullarda derin yaralar açmıştır.
Meslek liselerinin bu yaraları bir anda oluşmamıştır.
İlk büyük darbeye meslek liselerini üniversiteden uzaklaştırmakla başlanmıştır. 1996 yılında (28 Şubat süreci) tamamen siyasi bir nedenle bazı okulları (İmam Hatip) üniversiteden uzaklaştırmak için tüm meslek liselerine üniversite kapıları tamamen denilebilecek kadar kapatılmıştır. Yüksek öğrenim hakkı ellerinden alınan meslek liselerine talep azalmış, bir ideali olan, üretme aşkı olan öğrenciler mutlu olmayacakları ama üniversiteli olacakları okulları tercih etmek zorunda bırakılmışlardır.
Meslek liselerine karşı alınan bu yıkıcı kararlar yeterli olmamış olacak ki, teknik eğitim fakültelerine alan dışı okullardan da öğrenci alınmaya başlanmıştır. Bu hamle meslek liselerini yerle bir etmiştir.
Bu da yetmemiş olacak ki birçok üniversitede teknik eğitim fakülteleri açılmıştır. Bir gecede açılmasına karar verilen bu fakültelerin ne makine donanımı ne de fiziki donanımı yeterli değildi. Bırakın fiziksel donanımı, bu fakültelerin teknik öğretmen yetiştirecek, ders yapacakları binaları bile yoktu. Ayrıca gençleri yetiştirebilecek, alanında uzman öğretim görevlisi de yoktu.
Ayıca bu okulların kontenjanları abartılı şekilde arttırıldı. Gece ve gündüz eğitimi (!) diploması verir hale getirildi. Ülke kapasitesinin üzerinde mezun verilmeye başlanınca bu sefer tüm teknik eğitim fakülteleri kapatılarak meslek liselerine öğretmen yetiştiren okullar tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen vefakar okullarımız ülkelerine küsmemişler, az sayıda öğrencileri ile karınca kararınca üretime destek olmaya çalışmışlardır.
Meslek Liselerinin eski günlerinde olduğu gibi yıldızını parlatmak istiyorsak, sırasıyla yapılan yanlışların telafisinin yapılması, açılan yaraların gecikmeden onarılması gerekmektedir. Değilse dünya üretirken biz seyrediyor olacağız.
Bunu yapmaya, meslek liselerine alınan öğrenci sayısını ve niteliğini artırmak başlayabiliriz.
Bu çok mu zor?
Hayır, hiç de zor değil. Bir yönetmelik değişikliğine bakar.
Sayın Cumhurbaşkanımız veya onun görevlendirdiği Sayın Milli Eğitim Bakanımızın, YÖK yönetimi ile yapacağı temas ile bu iş çözülür.
Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk, YÖK Başkanı Yekta Saraç’a şu teklifi sunabilir:
“Bu yıl dokuzuncu sınıflardan başlamak üzere tüm mühendislik fakültelerine, fakültenin faaliyet alanında mezun olmuş meslek lisesinden mezun olmuş gençlere öncelik tanıyan yönetmelik hazırlayalım. Diğer Anadolu ve Fen liselerine de yüzde beş kontenjan ayıralım”
Bakın görün, o vakit meslek liselerine yönelim nasıl oluyor…
‘Tüm meslek lisesi öğrencilerini mühendisliğe yönlendirelim’ demiyorum.
Ama sanayinin ihtiyacı olan yetişmiş teknik ara/ana elemana da ihtiyacımız vardır. Bu sorun yıllar önce çözülmüştü zaten: Endüstri meslek liseleri.
Bu okullara giden öğrenciler sanayinin ihtiyacı olan yetişmiş teknik ara/ana eleman olarak mezun oluyorlardı. Akademik eğitime devam etmek isteyen öğrencilerimiz ise teknik lisede öğrenimlerine devam ederler, gerekirse teknik liselerde eğitim bir yıl fazla verilir.
‘Artık Teknik Öğretmene İhtiyaç yok’ gerekçesi ile kapatılan ‘Teknik Eğitim Fakülteleri’ mutlaka yeniden açılmalıdır. Nitelik olarak uygun olmayanlar kapalı kalabilir. Ancak, fiziksel ve donanımsal altyapısını tamamlamış, mesleki eğitim için gerekli tüm makine ve laboratuvarları tamamlanmış nitelikli eğitim verecek birkaç fakültede eğitim devam etmelidir.
Meslek Liselerine gelen öğrenciler kendilerine ideal rol model seçtiği öğretmeni gibi eğitimin bir neferi olma hayali yeniden canlandırılmalıdır.
Zaman zaman öğrencilerimiz soruyor: “Öğretmenim sizler gibi meslek liselerinde öğretmen olmak istiyorum, ne yapmalıyım” dediğinde verecek cevap bulamıyoruz. Çünkü birkaç yıl sonra mevcut öğretmenler emekli olduğunda teknik öğretmenlik de okulları ile birlikte tarihe karışacak.
Yazımı bir atasözü ile bitirmek istiyorum:
“Üretici bir faaliyette olmayanlar, sadece fesat üretirler”
Sağlıklı günler diliyorum…