Ülkemizde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve ‘asrın felaketi’ olarak tanımlanan felaketten tüm ülke insanı birçok açıdan etkilenmiştir. Kuşkusuz bu etkilenenlerin başında, hayatlarının baharında olan, geleceğe dair birçok hayalleri/ projeleri olan gençler gelmektedir.
Okulların açılmasının 2 hafta gecikmesine de neden olan bu felaket hakkında çocukları/ gençleri dinlememek olmazdı.
Her olay gibi, her musibetin bir dili vardır. Ve İnsanlar yaşam süreçlerine göre, idrakleri ölçüsünde dinlerler, anlarlar ve ders çıkarırlar.
Alanım olması hasebiyle, öğrencilerin bu felaketten manevi olarak, yani dinsel olarak nasıl etkilendiklerini söyleyebilecekleri bir sohbet konusu açtım.
1. Deprem kader midir?
Sınıfların çoğunda, öğrencilerim ‘Deprem’in kader olmadığını, biraz da tepkisel bir dille söylemekle başlamışlardır. ‘O vakit deprem insan ürünü müdür?’ soruma karşılık, “Hayır, depremin kendisi Takdir-i İlahidir, ancak, evlerimizi inşa ediş biçimimiz, tedbirli/tedbirsiz davranmamız, yönetmeliklere uymamız/uymamamız, evlerimizin inşaatının hakkıyla denetlenmemesi, imar aflarının çıkması… Takdir-i ilahi değildir. Bu bizim bireysel ve kollektif takdirimizdir.”
“Evlerimizin altında kalıp ölmemizin, yaralanmamızın, bin bir zahmetle alabildiğimiz evlerimizin ellerimizden gitmesinin Allah’ın takdiri ile hiçbir alakası yoktur. Allah’ın fiziksel yasaları işlemektedir. Bu yasaların işlememesini ummak ve yasalarla didişmek maalesef kollektif inadımız haline gelmiştir. Bunu ısrarla yapmamız ve yapmaktan asla vaz geçmememizle başımıza gelenlerin adeta tercihlerimizle belirlediğimiz bir yazgı olmasını biz sağlıyoruz”
- Allah neredeydi?
Öğrencilerimizden bazıları, bu süreçte, Allah’ın varlığı ve merhametinden şüphe duyduklarını söylediler. “Anneme kızdım. Sen yanlış Allah’a dua ediyorsun. Belki de gerçek Allah bizimkisi değil. On binlerce masum insan -hadi kötüleri çıkaralım- molozların altında iken, yeniden deprem yapan, insanların onların yardımına erişememesi için bütün imkanları/ yolları kapatan bir Allah’a yardım etmesi için dua etmen çok saçma. Yardım edebilecek olan Allah, bu işleri başından itibaren yapmazdı”
Başka bir öğrencim, annesinin, “küçük kız sağ çıktı. ‘Enkazın altındayken beni beslediler” diyor. Demek ki Allah yardım ediyor” cevabına karşılık, “O vakit, diğer binlercesine neden yardım etmiyor?” dediğini söyledi.
Birçok hoca kılıklı insanın, depremden korunmak için okunacak dualarını binlerce insanın okuduğunu, ancak, bu duaların bir işe yaramadığını söyleyen öğrencilerim vardı.
Bazı öğrencilerim de, Allah’ın yasalarını hiç kimsenin lafına, sözüne göre değiştirmemesinin/ dönüştürmemesinin dünyada güvenli bir şekilde yaşamamız için kesinlikle gerekli olduğunu, bizim yapmamız gerekenin, yasaları dikkate alarak yaşamak olduğunu, nasıl ki, Allah’ın takdiri ile yağmur yağdığında, şemsiye alıp dışarı çıkıyorsak ve dua ile yağmurdan korunmaya çalışmıyorsak, depremde de, evimizi gerektiği gibi yapmak zorundayız. Ve nasıl ki, evimize yağmur, kar girmesin diye çatı yapıyorsak ve çatının uçmaması için sabitlemeye çalışıyorsak, Deprem gibi bir olayı da dikkate alarak bina yapabiliriz. Bunu biliyoruz. Ve de yapıyoruz. TOKİ gibi birçok konutun hiçbir hasar almaması bunu biliyor ve yapabiliyor oluşumuzun kanıtıdır.”
“Bizim, ihmallerimizi, hatalarımızı tolere eden bir Allah olsaydı çok işimize gelirdi. O, kendi sünnetine/ yasalarına aykırı iş yapmaz. Nasıl olduğunu bilmediğimiz bir iki olay üzerinden, ‘Demek ki, Allah, yasalara uymasak da açık kapı var, oradan girebiliriz. Bunları yapan Allah benim yamuğumu da tolere eder’ mantığı ile hareket edip, Allah’ı yolundan çıkarmaya çalışıyoruz”
3. Allah ile bağlantımızda sorun mu var?
“Hocam, namaza başladım. Kur’an okumaya başladım. Deprem yapmasın, ya da depremde canımı yitirmeyeyim diye değil, Allah’tan çok kopuk yaşadığımı fark ettim. Hayat, kısa. Ne zaman biteceğini bilmiyorum. Allah ile bağlantımız sıkılaştırmak için depremi bir uyarıcı fırsat olarak değerlendirdim. Aslında, insan olarak, ne kadar aciz olduğumla yüzleştim. Yapmam gerekenleri, Allah’ın bana yüklediği sorumlulukları/ ödevleri yapmak için yeni bir döneme girdim” diyen öğrencilerim vardı.
- Fazla mı büyüdük?
İnsanın dünya nimetlerine gerektiğinden fazla meylettiğini, her şeyin geçici/ölümlü olduğunu, Japonların 40 metrekare, ama güvenli evlerde yaşadıklarını, bizimse evlerimizin büyüklüğü ve lüksü ile avunduğumuzu/övündüğümüzü, güvenliği hiç önemsemediğimizi, bundan sonra, bir minimalist olarak hayata devam edeceğini, depreme maruz kalan insanların 2 dakikada her şeylerini kaybetmelerinin, en ufak bir yardıma muhtaç hale gelmelerinin benim için çok uyarıcı/ öğretici olduğunu’ söyleyen öğrencilerim oldu. - Meğer ne kadar önemsiz dertlerimiz varmış…
Bazı öğrencilerim, depremin hayata ve hayatta olanlara bakışlarının değiştirdiğini söylediler. “Önceden çok kızdığım şeylere artık kızmıyorum. Tatmin edilmemiş isteklerime üzülüyordum, artık üzülmüyorum. Sevdiklerime daha bir değer verir oldum. Küs olduklarımla barıştım. İki günlük dünya, bugün varız, sabah bir bakmışsın yokuz. Depreme maruz kalan insanların, Pazar günü gece yatarken, kim bilir ne gibi planları, arzuları, istekleri ve dertleri vardı. Hiçbirinden eser yok. Bizim de ne olacağımız meçhul” - Bundan sonra ne olacak?
Dinledikleri/ izledikleri deprem uzmanlarına göre, Bursa’nın birinci derecede deprem bölgesi sayıldığını öğrendiklerini, bu sebeple, evlerinin güvenli olup olmadığının testinin yapılması için aileleri ile konuştuklarını, depreme dayanıklı değilse, ilk fırsatta gereğinin yapılması için ellerinden geleni yapacaklarını söylemişlerdir.
- Daha yardımsever mi olduk?
“Deprem öncesinde kendim ve isteklerime odaklanmıştım. Şimdi ise sahip olduğum her şeyi verebilecek bir kıvama geldim. Dünya malının dünyada bile kalmayacağı ile yüzleşmiş biri olarak, ilerdeki planlarım için biriktirdiğim paramı depremzedelere kolayca verdim. Kişisel eşyalarımı depremzedelerle kolaylıkla paylaşabildiğimi, bazı isteklerimi iptal ettiğimi görmekten mutluluk duyuyorum. Keşke bu değişiklikleri deprem olmadan da yapabilseydim. Eğer 18 yaşımdan büyük olsaydım, deprem bölgesinde yardım organizasyonlarında çalışmak için giderdim. +18 şartı getirilmesini hiç adil bulmuyorum. Benim yaşımda mağdurların olabildiği bir durumda, yardımseverlere de fırsat verilmeliydi.”Ülkemizin ve Milletimizin başı sağ olsun.