2020’nin başlarına kadar küresel salgın sözü hayatınızda sadece tarih sayfaları okuduğumuz bir bilgi üzerindeydi.
Milenyum insanları olarak küresel salgın bildiğimiz yaşadığımız bir süreç değildir. 2020 Mart ayı ile beraber artık küresel salgın tanımı tüm dünya ile beraber ülkemizde de etkisini gösterdi. Bu etki yaşantımızın her alanına nüfuz ettiğinden dolayı eğitim öğretim süreci de küresel salgından etkilenen alanların başında yer aldı. Salgının Türk eğitim öğretim yılımız üzerine etkilerine kronolojik olarak baktığımızda şu başlıkları görüyoruz;
- 16 Mart: İlkokul, ortaokul ve lise eğitimine 1 hafta, üniversite eğitimine ise 3 hafta ara verildi.
- 23 Mart: Uzaktan eğitimle televizyon ve internet ortamından eğitim öğretime devam edildi. TRT EBA TV yayına başladı.
- 25 Mart: Okulların 30 Nisan’a kadar tatil edildiği açıklandı.
- 26 Mart: LGS’nin sadece 1. Dönem müfredatından yapılacağı açıklandı.
- 29 Nisan: Okulların 1 Haziran’a kadar tatil olacağı açıklandı.
- 2 Haziran: Okullarda 15 Ağustos’tan itibaren telafi eğitime başlanacağı açıklandı.
- 21 Eylül: Anaokulları ve 1. Sınıflar yüz yüze eğitime başladı.
Bu süreçte öğrenciler nasıl etkilendi?
Nelere ihtiyaç duydular?
Bu soruya genel cevap vermek hem o kadar zor hem de o kadar anlamsız oluyor ki; bunun yönü önce sınıf düzeylerine göre cevap vermek daha mı kolay olur diye düşünmeden edemiyor insan.
Yani 2019/2020 de birinci sınıfta olan, okuma yazma öğrenme sürecini tamamlamamış olan öğrencileri mi konuşsak? Ya da sınav gerçeği ile yaşayan ülkemizin 8. Sınıf öğrencileri (LGS’ye girecek öğrencilerimiz) mi konuşsak? Ya da üniversite sınavına hazırlanan 12. Sınıf ve mezun öğrencilerimizi mi konuşsak?
Gelin YKS öğrencilerimizi konuşalım. Önce öğrencilerimize sınavın Temmuz ayına alındığı söylendi, daha sonra tekrar Haziran ayına sınav geri çekildi. Bir de bu yetmezmiş gibi sınavın konu ve kazanımları değişti. Arada kaldı çocuklar, ne yapacaklarını, nasıl hareket edeceklerini bilemediler. Ve bu süreçte 18 yaş altı olduğu için sokağa çıkamayıp öğretmenleri ile irtibata ancak uzaktan geçebildiler.
Ara sınıflardan bahsetmedim bile…
Peki hangi sınıfa neler söylemek lazım?
Meslek lisesi öğrencisini, Anadolu lisesi öğrencisini, fen lisesi öğrencisini, hangisini konuşalım?
Yalova’daki öğrenciyi mi konuşalım, Kahramanmaraş’taki mi Artvin’dekini mi konuşalım? Ya da en doğrusu her öğrenciyi ayrı ayrı mı konuşalım? Bir de şu var, bu konuştuklarımız öğrencilere nasıl ulaşacak?
Bu pandemi sürecinde bir de adı konmamış okul terki var. Ben buna mental okul terki demeyi tercih ediyorum. Bu kast ettiğim okul terki okula gelemeyen, uzaktan eğitime katılamayan çocuklar değil; aksine uzaktan eğitime katılıp fiziksel olarak bilgisayarın ya da tabletin başında olup ama mental olarak okulla hiçbir ilgi ve isteği olmayan çocuklardan bahsediyorum. Öğrencilerimizin artık mental olarak okulu, okulda olanları isteme düzeyleri çokça azaldığını gözlemliyorum.
Bu sonucu yapılan araştırmalardan çıkarmak mümkün. Bu eğitim-öğretim sürecinde yapılması gerekenler elbette ki arttı ancak öncelikli olarak öğrencilerimizi bireysel değerlendirip mümkün olduğunca onlara yönelik çalışmalar düzenlemeliyiz. Bunun da her öğrencinin eğitim koçu ve eğitim danışmanıyla birlikte hareket etmesi ile mümkün olacağını düşünüyorum.
Benim naçizane görüşüm, eğitim öğretim programını artık biz profesyonellerin konuşması yerine öğrenciler konuşup biz mi dinlemeliyiz? Çocukların yaşadıklarını inceleyip değerlendirmekten ziyade, öğrencilerin düşüncelerini anlatmalarına alan mı oluşturmalıyız? Yani çocuklara eğitim koçluğu mu yapmalıyız?
Mutlu ve sağlıklı günlerde okullarımızda buluşmak dileğiyle
Sevgi ve saygılarımla