Geçen ay Milli Eğitim Bakanımız ve Cumhurbaşkanımızın ‘2023 Eğitim Vizyon Belgesi’ni açıklamaları kuşkusuz eğitim dünyasının en önemli olayıdır. Bu belge ile ilgili dergimizin bu sayısında bir dosya açılmıştır. Bense yazımda o toplantıda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmada üzerinde durduğu ‘Dershaneler’ konusunda yazmayı düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı konuşmasına, milletimize verdikleri söz gereği, ‘Eğitim sistemimizi dershanelere ihtiyaç duymayacak bir hale getirme’ ye çalıştıklarını söyleyerek başladı.
“Dershaneler varsa okullar niye var?” sorusunu sordu.
Dershanelerin kapatılmasının geç başarılmasının Fetö’ye yılda 1-2 milyar lira para kazandırdığını, Anadolu’daki insanların ahırındaki davarını ve kolundaki bileziğini satarak çocuklarını dershanelere göndermelerinin haksızlık olduğunu, bu haksızlığı gidermek için dershaneleri resmen kapatmalarına, birçok tedbir almalarına ve birçok sistem denemelerine rağmen “her seferinde bir takım eller devreye girdi ve dershanelerin hacıyatmaz misali ayakta kaldıklarını gördük” “Farklı isimler, görüntüler ve kamuflajlar altında bu paralel eğitim sistemi varlığını sürdürüyor” tespitini yaparak, ‘Devlet için bir tehdit’ ve veliler için gerçekten büyük bir yüke dönüşen bu defteri tamamen kapatmaya’ kararlı olduklarını vurguladı.
Bunun için velilere, çocuklarını hafta sonunda bu kurslara göndermemeleri için çağrıda bulundu. Devletin okullarda açtığı ücretsiz destekleme kurslarına göndermelerini istedi.
İşin içinde olan bir öğretmen, geçen yıla kadar iki çocuk okutan ve yok zamanda dershanelere on binlerce lira harcayan bir veli olarak naçizane düşüncelerimi yazmayı sorumluluğumun gereği olarak görüyorum.
- Devletin birçok Anadolu liselerinde son sınıfta okuyan öğrencilerinin açık liseye geçiş yaptıklarını görüyoruz. Bazılarının da geçmek için can attıklarını biliyoruz. Bunu onlarla konuştum. Dershaneye gidebilmek ve ders çalışmak için geçtiklerini söylediler. Okulun, onlar için zaman kaybından başka bir şey olmadığını, MF’den sınava giren bir öğrenciye okulda 5 saat edebiyat, bilmem kaç saat tarih, coğrafya, 2 saat İngilizce, 2 saat din kültürü vermenin absürd olduğunu, özel okullara ve temel liselere geçenlerin bu dersleri hiç okumadıklarını, öğretmenlerin dershanelerdeki öğretmenler kadar gece yarılarına kadar üzerimizde duramadıklarını, ödev verip kontrol edemediklerini/ takip edemediklerini, sadece kendilerinin motivasyonunun yetmediğini… dolayısıyla okulda geçirecekleri zaman yerine dershanede çalışmanın daha karlı olduğunu söylediler.
- Devletin, ‘okullara başka yayın girmeyecek’ genelgesinin haklı bir mantığı varsa da yardımcı kaynak ihtiyacının olmaması gerektiğini ne öğretmene, ne veliye ve ne de öğrenciye anlatabilmesi mümkün olmamıştır. 2.5 milyon kişinin yarıştığı bir sınava girecek bir çocuğun ve velisinin, saat 16:00’da okuldan çıkıp, ders kitabındaki soruları çalışıp, saat 22:00’ye kadar ve hafta sonu özel okulda, temel lisede onlarca yardımcı kaynaktan hazırlanan çocuklarla rekabet edeceğini bile bile kafasının rahat olmasını beklemek mantıklı olmasa gerekir.
- Hafta sonu destekleme kursları 2.5 milyon kişinin gireceği bir sınav için, hem saat olarak çok yetersiz, hem de kaynak olarak tatmin edici değildir. 20 kişi ile başlayan kurslar bir süre sonra 3-5 kişiye düşüyor. Ve velileri alternatif aramaya ve hülle yollara başvurmaya itiyor.
- Bugün şehir merkezlerinde dolaştığınız zaman ortaokul öğrencilerini resmen var olmayan etüd merkezlerinin kapılarında kuyruk olduklarını görebilirsiniz. Dolayısıyla ‘Aylavyu’ filmindeki ‘Tınne’ köyü gibi ‘olmayan çocuklara’ ‘olmayan öğretmenler’in nasıl bir eğitim verdiklerini denetleme imkanı da yoktur. Kim bilir ‘Yasakladık, kapattık’ dediğimiz ‘paralel eğitim sistemi’ (Recep Tayyip Erdoğan) belki de öğretmenlikten atılmış ‘olmayan öğretmenler’in marifetiyle devam ediyordur.
- Dershaneler ve etüd merkezleri büyük ölçüde birtakım cemaat ve tarikatların hülle yöntemleri ile devam etmektedir. Gördüğüm ortaokul öğrencilerimle konuşuyorum. ‘Yurda gidiyorum’ diyorlar. Neden yurda gittiklerini sorduğumda da ‘Etüde/ ders çalışmaya’ diye cevap veriyorlar. Çocuklarını tarikat ve cemaatlere kaptırmak istemeyen veliye tek çare kalıyor. Olmayan Hacıyatmaz Dershanelerine vermek.
- Biraz imkanı olan veliler çocuklarını son sınıfta ‘kolej/ özel okul görünümlü dershanelere veriyorlar. Daha çok imkanı olanlar da tamamen özel okullara veriyorlar. Hem okul, hem de dershane ihtiyaçlarını aynı anda karşılamış oluyorlar.
- Hem bakanın ve hem de Cumhurbaşkanının bahsettiği ‘Okullar arasında imkan farklarının minimize edilmesi’ özel okullar/ kolejler ile devlet okulları arasında yapılmalıdır. Özel okullara giden öğrenciler dershanelere gitmiyorlar. Çünkü özel okullar dershanelere ihtiyaç duyulmayacak bir program uyguluyorlar. Devlet, bu okulların sınav odaklı bir program uygulamalarını denetleyemiyor. Varsa yoksa devlet okullarının elini kolunu bağlıyor. Bu da haksız rekabete neden oluyor. Velilerin alternatif aramaya koyulmasını anlamak gerekir. Devlet yöneticileri Velilerle ve öğrencilerle empati yapmalı, konuşmalıdır.
- Başka bir husus da, 2.5 milyon genç sınava girip hepsi kazanmıyor. Yüzde 10- 15’i kazanıyor. Diğerlerinin büyük bir çoğunluğu yeniden sınava hazırlanıp seneye, ondan sonraki seneye sınava giriyor. Bu gençlere ‘Evinde çalış’ veya ‘Sen bu sevdadan vazgeç. Kazanamadın, kabul et, işe gir çalış’ diyebilecek bir irade var mıdır? Bilemiyorum.
Ezcümle, eğitim sistemimizi dershaneye/ daha doğrusu ‘Okul dışı Takviyeye’ ihtiyaç duymayacak hale getirmek dayatma ve yasaklama ile başarılamayacak bir iştir. Bu işi üç öğretmenin bir araya gelerek açtıkları kurs merkezlerine yüksek para cezaları keserek asla başarılamayacak bir şeydir. Sonuçta bu cezalar, bileziğini bozan vatandaştan çıkıyor.
2.5 milyon kişinin yarıştığı bir sınavı yapıp, sadece denetleyebildiğiniz devlet okullarında okuyan öğrencilere bir takım dayatma ve yasaklamalar getirerek takviye ihtiyacını kontrol altında tutmaya çalışmak ‘sonuç getirmeyen girdileri değiştirmeden farklı sonuç beklemek’ anlamına gelir.
Ne yapmak gerekir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözüyle cevap verelim; “Sistemin girdilerini ve süreçlerini değiştirmemiz lazım ki, sonuçlar farklı olabilsin”