10 küsur yıldır dershaneler ve kurslar eğitim öğretim hayatımızın en önemli aktörleri ve de tartışılanları olmayı sürdürmektedirler.
Cumhurbaşkanı düzeyinde savaş açılan, ‘Hacıyatmaz’ olarak değerlendirilen bu kurumlar şu sıralar altın çağlarını yaşamaktadırlar. Velilerin, çocuklarını, her sınıf düzeyinde dershanelere / kurslara göndermeleri neredeyse farz olarak değerlendirilmektedir.
MEB’in, çoğu okullarda açtığı dyk kursları, öğrenci yokluğundan kapanırken, –istisnaları olmakla birlikte– bazıları sadece bazı derslerde çok az öğrenci ile devam etmektedir. Okullarda bedava olan dyk kursları varken, veliler ve öğrenciler özel kurslara servet dökmeğe devam ediyorlar.
Kanımca, bu trend, pandemi döneminde katlanarak artmıştır.
Neden?
Pandemi döneminin öğrencilerin instagram fenomeni MEB Bakanı ‘Ziya Öğretmen’ okulları tamamen işlevsiz hale getirmiştir. Online derslere devam zorunluluğunu ve sınavları kaldırması, öğrencilerin, dersleri hiç ciddiye almamalarına ve devam etmemelerine sebep olmuştur. Buna karşın kurslar ve dershaneler çok kısa bir süre dışında yüz yüze derslere, denemelere, sınavlara devam etmişlerdir. Özel okullar da derslere devam zorunluluğu getirmişlerdir. Ve de takip etmişlerdir. O dönem Derin Maarif dergisinde konu ile ilgili birkaç yazı yarmıştım. Başkaları da yazmıştır.
Neticede, devletin okullarına deva eden öğrenciler aleyhine dezavantaj oluşmuştur. Veliler ve öğrenciler bu dezavantajın ‘ciddiyetsiz, takipsiz ve hiçbir bağlayıcılığı/ devam zorunluluğu olmayan devlet okullarının telafi programları tarafından kapanamayacağını, bu açığın ancak özel kurs/ dershanelerce kapanacağını düşünmüşler ve adeta hücum etmişlerdir.
Bazı yorumcular, bu işin devlet ya da MEB politikası olduğunu bile söylemişlerdir.
İkinci bir husus, Liselerde, öğrencilerin açığa geçmelerinin adeta hunharca teşvik edilmesidir.
Çalıştığım okulda, 9. sınıfta 440 küsur öğrenci ile başladığımız grubu, 12. sınıfta 100 öğrencinin altında mezun edebildik. Diğer Anadolu ve Fen liselerinde de durum yaklaşık olarak aynıdır.
Öğrenciler 11 ve 12. Sınıfta Neden açığa geçiyorlar?
Neden geçmesinler ki!!!
Okula devam zorunluluğu yok. Sabahları her gün okula gitmek yok. YKS sınavlarında soru çözmeyeceği derslere girmek zorunda değil. Performans ödevi, proje ödevi yok…
Ve en önemlisi sınav yok. Evet sınavların online olması sınavın olmadığı anlamına gelir.
Bazen medyada toplu kopya teşebbüsleri ile ilgili haberler görüyorum. Bunları son derece komik buluyorum. Eğer toplu bir kopya girişimi varsa da bu sınavları online yapan MEB’in organizasyonudur. Bunu anlamak için açığa geçip, özel kurslara devam eden öğrencilerle konuşmak yeterlidir.
Bütün bunlardan sonra MEB, özellikle 11 ve 12. Sınıflarda, hem dershane, hem de okula devam etmek zorunda olan öğrencilere zımnen şunu söylüyor: “Hâlâ burada mısın? Ne işin var okulda? Yoksa fakir misin? Git kafana göre takıl. Rahat et. Okulun, öğretmenlerin ve bilumum mecburiyetlerinin kahrını çekme.”
Yakında MEB, açığa geçen öğrencilere derhane /kurs primi verirse şaşırmayacağım.
MEB, galiba niyeti bozdu ve ‘İvan İllich’in, ‘Okulzuz Toplum’ fikrini 11 ve 12. Sınıflardan başlayarak kademeli olarak yürürlüğe koymaya niyetlenmiştir. Merak ediyorum, acaba İvan İllich, Dershane sektörünün fikir babalarından biri midir?
Eğer ‘okulsuz toplum’ diye bir niyetleri varsa, her yıl 20 bin, 40 bin öğretmen alıp neyi amaçlıyorlar, anlayan beri gelsin.
Sahi, bu dershane ve kurslarda çalışan Öğretmenlerin ne kadarı kayıt altındadır. Ne kadarı MEB’in Öğretmenidir. Ne kadarı KHK’lıdır? Nasıl denetleniyorlar? Kaç tanesi kurs görünümlü dershanedir?
Yoksa bu soruları sormamak mı lazımdır? 10, 15 kişilik 11, 12. Sınıflarda derslere girip, norm fazlası olmadığımız için şükretmek mi lazım. Bilemedim.
İyi tatiller.