Avrupa’nın en büyük tarih öncesi parkı unvanına sahip Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Açıkhava Müzesinde drama ile katılımcılara adeta zaman yolculuğu yaşatarak bilgi edinme deneyimi kazandıran Drama Eğitmeni Ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Meryem İnci Günay ile kalıcı bilgide dramanın etkisini konuştuk. Türkiye’de ilk müze kulübü kurucusu olan Günay, şimdilerde başka bir ilki gerçekleştirerek arkeolojik alanda en uzun soluklu ve planlı drama eğitimlerini veriyor. Günay, okul öncesinden yetişkin gruba uzanan geniş yaş aralığındaki katılımcıların deneyimlerine dair gözlemlerini paylaştı.
Canan GÜLEÇ
Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Açıkhava Müzesi, Avrupa’nın en büyük tarih öncesi parkı unvanına sahip. Günümüzden 8 bin 500 yıl önceki döneme ait canlandırılmaların yer aldığı Arkeopark, Akçalar Aktopraklık mevkiinde yer alıyor. Bölgede yapılan kazılarda bulunan buluntuların da sergilendiği Arkeopark, örnek bir tarihi ve turistik mekân. Arkeopark, Akçalar Beldesi Aktopraklık Mevkii’nde 2004 yılından itibaren tarih ile bugün arasında zaman tüneli gibi uzanıyor. Arkeopark’ın sürekli bir okul gibi eğitim veren Açıkhava müzesi olması ise İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Grubu Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul’un projesi ile gerçekleşti. Karul’un projesinde fark yaratan önemli hamle de tıpkı Avrupa müzelerinde olduğu gibi Aktaopraklık’ta bir eğitimcinin görev alması gerektiği düşüncesiydi. Bu öngörü üzerine Türkiye’de ilk müze kulübü kurucusu olan Drama Eğitmeni Ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Meryem İnci Günay, Arkeopark’ta zaman yolculuğunu drama ile adeta deneyimlenmiş gibi kalıcı bilgiye dönüştürüyor.
HER DEVRİN EVİNİ KÖYÜNÜ GÖRMEK MÜMKÜN
Açık hava müzesi üç farklı sergileme birimini içermektedir. Bunlardan iki tanesi, höyükteki arkeolojik verilere göre inşa edilen tarih öncesi köy canlandırmalarıdır. İlk köy Neolitik Dönemi, diğeri ise gelişkin köy topluluklarına ait Kalkolitik Dönem yerleşim katmanlarını yansıtmaktadır. Müzenin ilgi odağı alanlarından biri de Eskikızılelma köyünden sökülerek proje alanına yeniden inşa edilen yapıların oluşturduğu geleneksel köydür. Ziyaretçinin geçmiş ile bugün arasında bir bağ kurmasını sağlamak amacıyla inşa edilen geleneksel köyde evlerin yanı sıra; köy kahvesi, ahır, odunluk, su değirmeni, çeşme, ekmek fırını, ambar, demirci atölyesi ve pekmezlik gibi bölümlerle gerçek bir doku elde edilmeye çalışılmış. Burada bulunan yapılara farklı işlevler verilerek geleneksel yaşam ve teknolojilerinin de anlatıldığı bir sergileme yapılmış.
AKTOPRAKLIK HÖYÜK ARKEOPARK VE AÇIKHAVA MÜZESİ
İstanbul Üniversitesi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle, Aktopraklık sit alanı içerisinde kurulan Arkeopark ile bölgenin tarih öncesinden günümüze kadar kültürel aşamaları tanıtılıyor. Tarihsel sürekliliği sezdirerek geçmişle bağ kurmayı kolaylaştırmak ve geleneksel değerlerin korunmasını teşvik etmek amacıyla, geleneksel bir köy dokusunun canlandırılması da proje kapsamına dahil edilmiştir. Bu amaçla Eskikızılelma köyündeki terk edilerek yıkılmaya bırakılmış altı konut yerinde belgelendikten sonra sökülerek park alanında yeniden inşa edilmiştir.
TARİHİ DENEYİM
Arkeolojik parkların kurulduğu alanlarda, doğal atmosferin içinde antik çağlara ait yaşam ve üretim biçimleri canlandırılması hedeflenmiştir. Diğer yandan arkeolojinin kullandığı bilimsel yöntemler ile ilgili uygulamalı faaliyetler ile bu bilimin daha yakından tanınması mümkün hale getirilmiştir.
ARKEOLOJİ, OKULUNDA ÖĞRENİLİR
Proje kapsamında arkeoloji ve ilişkili dallardan gelen uzman ve öğrencilere yönelik aktiviteler için söz konusu tüm bu canlandırmalar birer arka plan olarak kullanılmaya hazır hale getirilmiştir. Ayrıca sit alanı içinde kalan küçük bir meşe korusu deneysel çalışmalara yönelik düzenlenmiş ve alanın bir ‘Arkeoloji Okulu’ olarak işlev görmesini sağlayacak atölye ve deneysel çalışmalarda kullanılmak üzere açık alan derslikleri oluşturulmuştur. Aktopraklık Höyük kazı çalışmaları 2009 yılında yapılan protokolle Bursa Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Üniversitesi yürütücülüğünde ”Arkeopark” projesine dönüşmüştür.
ARKEOLOJİ MÜZELERİNİ DRAMA İLE YAŞAMAK
Drama Eğitmeni Ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Meryem İnci Günay, drama liderliği eğitiminin son aşamasında projesini de arkeoloji müzeleri üzerine hazırlamış bir eğitimci. Proje çalışma gerekçesinde geçmişten günümüze müzeciliğin değişen tanımını anlatıyor Günay; “Yıllar öncesinden eserlerin toplanarak korunması ve bakımının yapılmasıyla başlayan Müzecilik, genel ve gerçek anlamını 1746 senesinde Fransa’ da bulmuştur. Bu anlamda 1750 yılında kurulan “Luksenburg Müzesi” dünyanın bilinen ilk müzesidir. Rönesans’la birlikte her alanda olduğu gibi müzecilik alanında da gelişmeler gösterilmiş ve Müzecilik kurumsallaşmaya başlamıştır. (Buyurgan-Mercin,2005) Öncelikle saraylarda özel koleksiyonlarla açılan müzeler bu süreç içerisinde halkın da gezebileceği müzeler haline gelmiş ve birçok yerde yeni müzeler açılmış, bu müzelere zamanla özel müzeler de eklenmiştir. 19 yüzyılda ise müzecilik açısından çok önemli gelişmelere sahne olunmuştur. Bu yüzyılda sergilenen eserlerin estetik değerleri üzerine durulmuş ve sanat eserleri ile etnografı eserleri birbirinden ayrılmıştır. Müzelerde çeşitlilik başlamış, sergileme yolları farklılık göstermiş mizansenler ve canlandırma objeleri kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılın sonuna doğru ise müze çalışmalarının içine eğitim çalışmaları da girmeye başlamış ve müzelerin toplama, koruma, sergileme işlevleri arasına eğitim işlevi de eklenmiştir.”
GÜNÜMÜZDE MÜZE ALGISI NEDİR?
Günay çalışmasında günümüzde müzelerin nasıl tanımlandığını şöyle ifade ediyor; “20. Yüzyılda ise parlak dönemini yaşayan müzecilik, adına bir konsey kurulmasıyla etkisini çoğaltma fırsatı yakalamıştır. ICOM; Uluslararası Müzecilik Konseyi bugün müze tanımını şöyle yapar;“Müzeler; topluma hizmet eden, bu hizmet karşılığında kar amacı gütmeyen, eğitim, öğrenim ve eğlenme amacıyla insanlığın ve çevresinin maddi ve manevi mirasını koruyan, araştıran ileten ve sergileyen daimi bir kurumdur. Bu konsey hem Türkiye’ de hem de diğer ülkelerde yaptığı çalışmalarda ve toplantılarda çağdaş müzeciliğin temellerini atmaya çalışır. Söz konusu tanımda da geçtiği gibi eğitim ve öğretim unsuru müze kurumları bünyesinde yer etmiş hatta toplumsallaşma adına biraz daha öne çıkıp müzeleri alternatif eğitim mekânları haline getirmiştir. Bu unsur eğitim anlayışındaki hümanist yaklaşımın gelişmesiyle paralel ilerlemiştir.”
EĞİTİMLE MÜZELER, YAŞAYAN MEKANLAR
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından derslerin müzelere taşınması sürecinin de gelişimini Günay’ın araştırmasında görmek mümkün; “Yapılandırmacı eğitim anlayışıyla başlayan birey merkezli yaklaşımlar, şu an içinde bulunduğumuz, bilgi ve iletişim çağı olarak adlandırılan Postmodern Çağda daha da zenginleşerek Hümanist eğitim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgi toplumunun ihtiyacına karşılık verecek olan Hümanist eğitim anlayışında, okul dışı eğitim ortamları kendisini gösterir. Bireyin bizzat kendisinin deneyimleyeceği öğrenme süreçleri söz konusudur ki bunu en iyi karşılayan mekânlar müzelerdir. Bu bilgilere sahip iken, müzelerin işlevsel olarak kullanılmasına bu kadar ihtiyaç duyulmaktayken halen, talebin tam olarak karşılandığı söylenemez. Bu talep karışışında Milli Eğitim Bakanlığı ’da çözümler üretmeye başlamış, 2018 Eylül ayında Ortaöğretim kurumlarında Müze Seçmeli dersini zorunlu kılmış, 2019 yılının başında ise “Okulum/Türkiye, Okulum/Şehrim” projesi başlatmış ve bu proje doğrultusunda illerde komisyonlar oluşturmuştur. Amaç müzeleri ve alternatif öğrenme alanlarını eğitim-öğretimin içine mümkün olduğunca dâhil etmektir.”
EĞİTİMDE YENİ BAKIŞ: MÜZE PEDAGOJİSİ
Günümüzde müzelerin eğitim mekanlarına dönüştüğüne dikkat çeken Günay, yaratıcı dramanın bu sürece en uygun yöntem olduğunu anlatıyor: “Müzeler eğitim ortamları olarak değerlendirilmeye başlandığında çağımız eğitim anlayışına uygun bir şekilde en verimli yararlanma yolları araştırmasına gidilmiş, akla gelen ilk soru “nasıl bir yöntem izlenmelidir” olmuştur. Bu araştırma müze-eğitim bilimi ilişkisini yani Müze Pedagojisini doğurur. Bu soruya verilebilecek en uygun cevap ise Yaratıcı Drama etkinlikleridir. Yaratıcı drama; bir grubu oluşturan üyelerin yaşam deneyimlerinden yola çıkarak bir amacın, düşünenin, doğaçlama rol oynama vb tekniklerden yararlanarak canlandırmasıdır. Bu canlandırma süreçleri deneyimli bir lider/eğitmen eşliğinde yürütülürken kendiliğindenliğe, şimdi ve burada ilkesine,-mış gibi yapma dayalıdır ve yaratıcı drama oyunun genel ilkesinden doğrudan yararlanır. Yaratıcı drama hemen her yaş grubuna dönük olarak her mekânda uygulanabilir. Günümüz müzelerinde kullanılan en etkin öğrenme araçlarından biridir. Müzelerde bulunan nesneler korunaklı bir şekilde izleyiciye oldukça mesafeli durumdadır. Drama etkinlikleri yapılandırılan müze eğitimi, izleyiciye deneyim yaratarak nesnelerle bağ kurmasını sağlar, bu durum izleyicinin sergilenen nesnelerle zengin anlamlar yaratmasını zemin hazırlar. Müzelerde, öğrenmenin eğlenceli ve tüm duyuları içine alacak şekilde gerçekleşmesi önemli görülmektedir Ziyaretçileri izleyen konumunda çıkararak nesnelerle bütünleştiren algılama ve bilgi düzeyini artıracak eğitim-öğretim süreçlerinin yapılandırıcı yaklaşıma göre planlanması önem kazanmaktadır. Bu bağlamda yaratıcı drama öğretim sürecini planlamada etkin bir öğretim yöntemi olarak ele alınabilir.”
ARKEOLOG ADAYLARININ MÜZELERE BAKIŞI
Müzeleri doğru değerlendirebilmek ve müzelerde doğru eğitim yaklaşımlarının sayılarının çoğalması gerektiğini vurgulayan Günay, arkeoloji bölümü öğrencileri üzerinde yaptığı gözlemleri şöyle değerlendiriyor: “İnformal görüşmelerde Arkeoloji Bölümü öğrencilerinin mezun olduktan sonraki istihdam sahalarının Arkeoloji Müzeleri olmalarına karşın çok az kişinin müzeleri ziyaret ettiği, bir çoğunun yaşadığı şehirde bulunan müzelerden haberdar olmadığı, Müzelere karşı çok ta olumlu olmayan düşünceler geliştirdikleri (soğuk bir atmosferi var, sıkıcı ortamlar gibi) ve hatta müzeleri nasıl değerlendireceklerine dair yeteri kadar bilgiye sahip olmadıkları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle; insanlığın ortak hafızasının değerli unsurlarını barındıran kültürel zenginliğimizi yansıtan müzelerin, çağdaş müzecilik anlayışı çevresinde değerlendirilmesi ve yine çağdaş eğitim anlayışı çerçevesine uygun bir yöntem olan yaratıcı drama etkinlikleriyle değerlendirilmesini içeren örnek bir çalışma olması adına bu proje tasarlanmıştır.”
AKTOPRAKLIK’TA AVRUPA AYARINDA DÜZENLEME
Türkiye’de ilk müze kulübünü kuran Meryem İnci Günay’la Aktopraklık’taki müzede görev alma sürecini konuştuk: “Aktopraklık’ta arkeolog Prof. Dr. Necmi Karul Arkeopark’ı kurduğunda ben de projeye dahil oldum. Bir müze açılırken arkeolog, müze temsilcisi, sanat tarihçisi olması lazım, bunların hepsi Türkiye’de bu şekilde görevlendiriliyorlar ancak Avrupa’da bir eğitimci sürece dahil oluyor. Necmi Karul bu şekilde planlama yaptığı için de Büyükşehir Belediyesinden süreç devam ederken talepte bulunuyor ve ben de ekibe dahil oluyorum.”
HER YAŞA AYRI PLANLAMA UYGULANIYOR
Henüz müze açılmadan planlar hazırladıklarını ve yaş gruplarına göre etkinlikler düzenlediklerini anlatan Günay, Arkeopark’taki drama etkinliğine kimlerin katıldığına dair şu bilgileri paylaştı: “Biz orada her yaş grubu için ne yapabileceğimize dair planlarımızı yaptık. Gelen öğrenci grubunun tüm zamanı planlanmış oldu. Etkinliklerimiz gelen yaş grubuna göre değişiyor. Okul öncesi etkinliğimiz ayrı, ilkokul ayrı, ortaokul lise birbirine oldukça yakın, lisans düzeyinde var ve şehir dışından lisans öğrencileri gelip tarih öncesi dönem etkinliklerine katıldılar ve her yaz düzenlenen yaz okulumuz var. orada da farklı bir programla ilerliyoruz. Onun dışında çocuk ebeveyn gruplarımız da var.”
TÜBİTAK PROJESİNDE HERGÜN UYGULAMA YAPILDI
Arkeopark, her yaş grubu için açık bir müze ancak Drama Eğitmeni Ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Meryem İnci Günay eşliğinde uygulama yapabilmek için hafta sonu gruplarına dahil olmak ve öncesinde kayıt yaptırmak gerekiyor. Geçtiğimiz yıl TÜBİTAK projesi kapsamında her gün uygulama yaptıkları bilgisini veren Günay önemli bir detaya dikkat çekiyor: “Aktopraklıkta planlanan müze binası da tamamlanarak hayata geçirildiğinde drama uygulamaları da her gün yapılabilecek.”
ADETA ZAMANLA OYUN OYNUYORLAR
Aktopraklık kazı alanındaki eğitim uygulamasında çocuklar, adeta zamanla oyun oynayarak öğreniyorlar. Tarihi bilgileri dramaya uyarlayan Günay, çocukların deneyimlediği uygulamayı anlattı: “Çalışma kağıtlarımız var ve çocuğa öğretmek istediğimiz kavramları belirliyoruz; höyük, neolitik nedir? Müze, arkeoloji, arkeolog, Aktopraklık neresidir? Kerpiç ev nedir? Buluntu nedir? Bu kelimelerin tanımların olduğu bir bulmaca çözdürüyoruz. Daha sonra da bunları tek tek açıklıyoruz. Kelime oyunları oynuyoruz. Daha sonra biz neyiz, ne olabiliriz üzerine çocuğa sorular sorduruyoruz. Çocuğa vereceğimiz bilgiyi alabilmesi için boşluk oluşturmasını sağlıyoruz. Örneğin şekle dair bir yapboz yapıyorlar sonra nedir ne için kullanılır sorularını soruyoruz. Çocuk merak ediyor. Sonra anlatıyoruz bunun bir sapan taşı olduğunu, sonra diyoruz hadi dramayla bunu kullanmayı anlat.”
EFSANELERLE CANLANDIRMA YAPILIYOR
Okul öncesi yaş grubuna yönerge vermek yerine onların arasına dahil olup onlarla birlikte yapmak gerektiğini belirten Günay uygulamalarından şöyle örnek verdi: “Mesela okul öncesi grubumuza bir efsane anlatıp müze içinde kayıp mektup bulduruyoruz, somut bir nesne ile oyun arasında bağ kurarak zaman yolculuğu yaparak dönemler arası yolculuk yapıyoruz. Nasıl ateş yakarız nasıl avlanırız diyerek çocuğa kalıcı bilgiler ediniyor. Eşleştirme oyunları oynuyoruz, müze içinde nesneyi bulup sonra kullanım alanına dair gerçek bilgiyi veriyoruz.”
SÜREKLİ DRAMA EĞİTİMİ OLAN TEK ARKEOLOJİK ALAN
Aktopralık sürekli drama eğitimi destekli tek arkeoloji alanı. Aynı öğrencinin yakın zaman içinde tekrar geldiği bir süreç yaşanmıyor ve bu nedenle her ziyaretçi bir deneyim olarak değerlendiriliyor. Burada okuma yazması olan yaşlardan itibaren öğrenci grupları içinse yapılan etkinliklere dair Günay, “Tabu benzeri bir arkeoloji oyunumuz var. Birkaç tur sonrası çocuklarda birinci olma yarışı arasında kelimelerin anlamlarını daha yeni sorarken söylemeye başlıyorlar. En sonunda da değerlendirme anketimiz var. Ankete göre her sene kendimizi revize ediyoruz. Üst yaş gruplarından gelen dönüşler çok iyi, Bursa’da böyle bir yer olduğunu bilmeyenler var. Bütün gün birlikteler ve çok iyi vakit geçirip eski döneme dair mimarileri birebir görmek onlar için önemli kazanım. Köyde yaşamı canlandırıp Osmanlı evlerine gidiyoruz, 6500 yıl geriye gidip kalkolikit döneme geçiyoruz.”
GÖRSEL CANLANDIRMALARLA BİLGİ KALICI OLUYOR
Günay, drama uygulaması ile bilginin kalıcı olma sürecine dair şu örnekleri anlattı: “Görsel üzerinden canlandırmalar yapıyoruz, tarihteki ilk baltanın, modeli var, o döneme ait bulunan boncuklarda kadın erkek hepsinin çok süslü olduğunu görüyoruz mesela, bunlar üzerine yaşamlarını sorguluyoruz. Biz etkinliklerimizde direkt müzeye girmiyoruz, önce canlandırma yapıyoruz sonra müzeye geçiyoruz. Kalabalık bir grup geldiğinde de yönergeleri ona göre veriyoruz. Ebeveyn çocuk gruplarında 15 ideal oluyor, ikişer kişi olunca 30 oluyor katılımcı sayısı. Yetişkinlerde sayı sınırlamasına çok gerek olmayabilir ama küçük yaş gruplarında yönerge vermek değil sizin katılıp dahil olmanız gerekiyor. Hafta sonları eğitimlerimize katılabiliyorlar.”
İSTANBUL’DAN KATILIM DAHA YÜKSEK
Gelen gruplar arasında İstanbul’un daha yoğun olduğunu belirten Günay, etkinlikle geçen bir günü özetledi: “Sabah drama etkinliği ile başlıyoruz 2-2,5 saat sürüyor, sonra gezme var alanı tanıyoruz, sonra yemek molası, sonra çömlek yapımı ve ardından kazı. Çocuklar için sanal kazı alanımız var. Müze binası tamamlandığında ise drama eğitimleri hafta içine de taşınacak.”
HER MÜZE DERSE DAHİL EDİLEBİLİR
- Uluslararası Çağdaş Drama Derneği Yaşayan Müze Konferansı konuşmacıları arasında olan ve orada müzede ders uygulamaları hakkında deneyimlerini paylaşan Günay, tüm derslerin müzeye taşınabileceğini ve her müzenin ders işlemeye uygun olduğunu şu örneklerle aktardı: “Orada sunduğum konu okuldaki müze dersini nasıl işlediğime ve o uygulamanın nasıl ders disiplininde nasıl olduğunu anlattım. Biz Tekstil Müzesine gidip üretimden tüketime giden süreci iplik üzerinden ya da fen dersindeki elektrik konusunu Enerji Müzesinde dramayla işledik. Örneğini konfransta sundum ve daha sonra da MEB tarafından dersler müzede uygulaması artık okullarda uygulanmaya başlandı. O kongreden sonra Bursa Büyükşehir Belediyesi müzelerinde drama eğitmeni kadrosu oluşturdu. Çok güzel ilerleyen bir süreç. Yapılandırmacı eğitim anlayışı da bu uygulamayla örtüşüyor. Çocuğun ne kadar çok duyu organına hitap ederseniz o kadar kalıcı bilgi verirsiniz. Dramada hem dokunuş hem söz hem görsel var ve bilgiler tabii ki kalıcı kazanım oluyor.”
DUYULARA HİTAP EDEN BİLGİ KALICI OLUR
Drama ile öğrenme sırasında tüm duyuların kullanıldığını anlatan Günay, çalışmasında bu alandaki bilgileri derleyerek önemli bir çıkarım ortaya koyuyor: “Konstrüktivist öğrenmenin en önemli özelliği bireyin duyu organları, zekâsı ve dünya ile etkileşim içinde aktif katılımı içeren deneyim ve bilgi oluşturmasıdır . Müzede drama aracılığı ile yapılan eğitim çalışmaları insanların farklı algılama ve öğrenme biçimleri olduğunu savunan çoklu zekâ kuramına uygun bir öğretime örnek teşkil eder. Drama ile yapılan etkinler, duyular, koku, ses, hareket vb noktalara ulaşır, temas eder. Müzelerin bu etkisi ziyaretçilerin eserlerle birinci elden çalışma olanağı bulmasından kaynaklanır. Müzelerdeki yapıtlarla sürekli etkileşim içerisinde olan ziyaretçiler müzede öğrenmeyi; sorarak, sorgulayarak, gözlem yaparak, geçmişle bugünü karşılaştırarak gerçekleştirirler. Paykoç’a göre müze yaşantıları ziyaretçilere pek çok becerilerini geliştirme olanağı verir. Ziyaretçiler müzede objelerle etkileşimde bulunurlar, eserleri gözlemleyerek, okuyarak ve yorumlayarak bugünle ilişki kurarlar, grup çalışması yaparlar. Bu süreçte müzedeki uygulamalara katılırlar, deney yaparlar, müze planını çıkarırlar. Müzeler ve arkeolojik mekânların drama gibi çocukların aktif katılımına fırsat veren yöntemlerin kullanılması geçmişi anlamamızda bizlere daha da çok yardımcı olmaktadır. Günümüzde eğitim sistemi yapıcı, yaratıcı, yeniliklere açık, kendini ifade edebilen, analiz ve sentez yeteneğine sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Eğitim sistemi içeresinde öğrenmede önemli rol oynayan yöntemlerden birisi de dramadır. Çocukların gerçek dünya ile kurgusal dünya arasında gidip gelmelerini olanaklı kılan dramanın genel amacı: her alanda yaratıcı, kendine yetebilen, kendini tanıyan, çevresiyle iletişim kurabilen ve bunu geliştirebilen, ifade gücü ve biçimleri artmış bireyler yetiştirmektir. Drama; bilişsel davranışları, duyuşsal özellikleri ve devinişsel becerileri kazandırmada bir öğretim yöntemi, başta duyuların eğitimi olmak üzere bütüncül ve estetik anlayış oluşturmada sanat eğitimi alanı ve yaşanılan süreci betimlemede, açıklama ve kontrol edebilme olanaklarıyla bir disiplindir.”