Duyuları ve aklıyla olguların derinliklerine bağlanan insan, adım adım içinde bulunduğu doğanın gizemini ve güzelliklerini keşfeder. Her bir keşif, insanı yeteneklerinin ve algılarının sınırına yaklaştırır. Yeteneklerin ve algıların birleşimindeki bu sınır; bazen dokunabileceğimiz kadar yakın bazen de en hızlı araçlarla ulaşamayacağımız kadar uzakta olabilir. Uzaklık ve yakınlık duyum derecesine bağlı olarak görecelik kazanır. Duyularla dış dünyadan taşınan veriler akılla işlenerek anlam kazanır. Anlamlar kavramlarla işlenir. Her anlam doğaya uzanan bir bağ ve her bir kavram da doğanın zihindeki sade bir yansımasıdır.
Fotoğraf 1: İzmir’de Güneş batmadan önce hafif yağmurlu bir havada olağan dışı bir gökyüzü (Fotoğraf Filiz ÜSTEL tarafından çekilmiştir.)
Merakın tetiklenmesiyle bireyin duyuları veri almak için doğaya yönelir. Bireyin gözlem çantasında ne kadar olgulara ve olguların içindeki niteliklere ulaşabilir araçları varsa o derece doğayla bağ kurar. Duyularla nesnelerin niteliklerinin etkileşmesi, bağın kurulmasının ilk işaretidir. Bireyle nesne arasında kurulan her yeni bağ bir keşiftir. Olgularla bağ kuran bireyin merakı, tüm duyu verilerini işleme sürecine destek olur. Merakın sürekliliği, veri akışının da sürekliliğini sağlar. Merak bilimsel bir kimliğe büründüğünde, doğayla etkileşimimiz de bilimsellik kazanır. Bilimselliğin anlamı yöntemde, yöntemin etkililiği ise objektifliğindedir.
Fotoğraf 2: Fotoğraf 1 çekildiği anda Güneşin tersi tarafında içinde mavi renk olmayan eşsiz bir gökkuşağı (Fotoğraf Filiz ÜSTEL tarafından çekilmiştir.)
Merakın kaynağı bireyin sorma-bilme mekanizmasının tam ortasındadır. Sorma-bilme dürtüsünde temellenen merak, ilk aşamada şaşırma duygusunda kendini belli eder. Bu doğaya tutunmak ve ayakta kalmak için geliştirdiğimiz en etkili öğrenme mekanizmasıdır. Bu naif merak, sorma-bilme dürtüsü sürecinde işlevdedir ve kısa bir süre sonra sönümlenir. Amaç naif merakın bilimsel meraka dönüşümünün sağlanması ve daha uzun erimli olmasının desteklenmesidir. Bilimsel merak olağan merakımızın deneyim kazanmış hali gibidir. Hep arka planda neler olduğunu anlamaya çalışır. Her duyu verisinin işleme deneyimi onu daha da güçlü kılar. Bilimsel merakın gelişiminin en güzel yolu bilimsel bir deney(im)dir. Bilimsel merak naif bir sorma-bilme isteğinden öte bir şeydir; problemi fark eder, algıları yönlendirir ve en önemlisi algılanan deneyimleri ortak deneyim alanlarından uzaklaştırır. Bilimsel merakla sürdürülen bu deneyim, herkesin gördüğünden daha fazlasını, algıladığından daha detaylısını ve çıkarımlarından daha farklı çıkarımları içinde barındırır. Bu süreç bireylerin daha önce fark etmediği bir şeyi fark etmesini sağlar. Bu öncül fark edilme haliyle yeni bir keşfin kapısı aralanmış olur.
Fotoğraf 3: Mıknatısın temassız etkisi ile ilgili çocukların ilk deneyimleri ve duygu durumlarının yansıması (Fotoğraf Sinem EROLTU tarafından çekilmiştir.)
Çocuklarla erken yaşlarda bilimsel merakın gelişmesini desteklemek için bilim yolu için iyi bir başlangıç olabilir. Önyargısız gözlem yetenekleriyle doğaya bağlanan her çocuk için yapılacak en güzel şey, ona nesneleri fark edeceği fırsatlar sunmak ve nesnelerin nitelikleriyle etkileşmesini sağlamaktır. Çocuğun gözlem araçlarıyla zenginleştirilmiş duyuları işe koşulduğunda, merakla birlikte artan şaşırma hali, yerini duyularla koordine olan ve olgulara daha derinden bağlanan bir eylemlilik haline bırakır. Bilimsel merak, veri algılama ve işleme sürecinin sonuna kadar süreci yöneterek kendisini ehlîleştirir ve bireyde bütünsel bir beceri gelişimini destekler. Erken yaşlarda başlayan bu uzun erimli yol, olağan yaşamsal faaliyetlerle birlikte, çocukların tüm duyu ve duygu gelişimlerine fırsat vererek ve doğal gelişimlerini koruyarak yapılandırılmalıdır.
Çocuklar doğrudan olgularla karşı karşıya kaldıklarında şaşırmalarına karşın, olguyu biçimlendiren değişkenleri ve ilişkilerini anlamaları çok kolay değildir. Bu yüzden erken yaşlardan itibaren olguların daha dikkat çekici tarafları bilimsel etkinlikler yoluyla çocukların gözlem ve deneyimleriyle buluşturulmalıdır. Etkinlikler sırasında, şaşırma, merak, sabırsızlık, heyecan, bağlanma, sıkılma gibi duygu durum değişimleri, çocuğun duyuların işlerliğinin kanıtıdır.
Birey ile doğa arasında her duyusal deneyim bir etkileşimdir ve bir veri akışını işaret eder. Olguyu yalın bir bakışla şekillendirmeye başlayan duyu deneyimleri, veri akışının çoğalmasıyla zaman içinde olgunun bütününü kavramamızı sağlar. Olgular içindeki değişkenler arasında ilişkileri kurma ve bu ilişkileri anlamlandırarak soyutlama, bilimsel zihnin oluşumunun işaretleridir. Bilimsel merak, olguya bağlanma anından olguyu çözümleme sürecinin sonuna kadar devam eder. Çocukların yaş, bilişsel ve kavramsal yapılarını göz önünde bulundurarak yapılan bu uğraş, erken yaşlarda bilim eğitiminin temelidir. Bu yüzden duyu ve duyum eşgüdümünde erken yaşlarda bilim yaparak etrafımızda olup bitenleri anlama ve bilimsel merakın şekillenmesi, bireyin bilimsel zihninin oluşumu ve yeteneklerimizin şekillenmesi için vazgeçilmezdir.
DİPNOT
- Bu yazı V. Zeka ve Yetenek Kongresinde “Çocuklarla Bilimsel Merakın Oluşumu ve Yeteneklerin Doğuşuna Tanıklık” isimli konuşmamdan yola çıkarak yazılmıştır.
- Meraklı ve eşsiz gözlem yetenekleriyle yukarıdaki fotoğrafları çeken Filiz ÜSTEL ve Sinem EROLTU’ya çok teşekkür ederim.