Umutsuzluk, çökkünlük ve geleceğe dair endişeler gençlerin yaşadığı depresyonun belirtileri arasında yer alıyor. Gençlerin ergenlik döneminin son evresinde ruhsal buhranlar yaşamalarının muhtemel olduğunu belirten uzmanlar, ailelerin çocuklarla iletişimi sadece okul başarısı üzerinden kurmalarının yanlış bir yaklaşım olduğunu vurguluyor. Meslek seçimlerini gençlerin kendilerinin yapması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar ailelere çocuklarına karşı ‘Her türlü sorunda yanındayız, sen talep ettiğin müddetçe’ gibi bir yaklaşım sergilemelerini ve ‘Tut-bırak-gözlemle’ yöntemini uygulamalarını tavsiye ediyor. Ebeveynler iyi bir joker olmalı diyen uzmanlara göre, dramatize edilerek yayınlanan haberler de gençlerde umutsuzluğa yol açıyor.
Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, gençlerin aileleri ile ilişkilerine değindi ve hem ebeveynlere hem de gençlere önemli tavsiyelerde bulundu. Günümüzde psikoterapiye başvuran gençlerin birçoğunda depresif belirtilerin görüldüğüne dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Gençler depresyonun özellikle umutsuzluk, çökkünlük ve geleceğe dair endişe belirtileriyle geliyor. Teknolojinin hayatımızın merkezine entegre olması depresyonun önemli sebeplerinden biridir. Bu nedenle çok fazla uyarana maruz kalıyorlar. Gerçek hayattan sanal dünyaya evrilen bir sürece de tanıklık ediyoruz. Geleceğe dair ekonomik zorlanmalar, kaynakların ve iş olanaklarının daralması yaşama dair kaygılarını da artırıyor.” dedi.
6 YAŞ ÖNCESİ ÇOCUKLAR YATILI OKULA VERİLMEMELİ
Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, üniversite tercihlerinin kim tarafından yapıldığının çok önemli olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Üniversite tercihi gençlerin kendi özgür iradesiyle verdikleri bir kararsa bunun sorumluluğu da yine kendilerine aittir. Fakat ailelerin üniversite tercihleri anlamında gençlerin arzularını yok saydığı, kendi ideallerinin peşinden tercihleri yaptıklarını sıkça görüyoruz. Özellikle ailenin ilk çocuklarının yaşadığı yaygın bir sorundur. Tek başına üniversiteye girmiş olmak yeterli olmuyor. Bulunduğu yaş itibariyle karakterinin şekillendiği, ergenlik döneminin son evrelerinde ruhsal buhranların görülmesi hala muhtemel. 0-6 yaş’ta başlayan gelişimin 22-24 yaş aralığında da sonlandığını gözlemliyoruz. Aileden ayrı geçirilen bu yaş sınırlarında olmak beraberinde ruhsal çöküntüleri de getiriyor. 6 yaşa kadar çok zorunlu haller olmadığı müddetçe yatılı bir okul, kurs ve benzeri sürece asla girilmemeli. Daha sonraki yıllarda özellikle ergenlik sürecinde hem gencin hem de ailenin isteklerinin örtüşüyor olması oldukça kıymetli.”
ÇOCUKLA İLİŞKİ OKUL BAŞARISIYLA SINIRLANDIRILMAMALI
Ailelerin çocukları ile sadece okul başarısı üzerinden iletişim kurmalarının oldukça yanlış bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Beraberinde yaşadığı ortamı da sorgulamak, isteklerine saygı duymak, ailesinin kızacağını bildiği davranışları olsa da kendisini açmakta zorlanmayacağı düzeyde ilişkinin olması şart. Bu ilişkiyi gençlik dönemine gelmeden çocukluk döneminde kurmak kıymetlidir. Korkunun ve bastırılarak yaşamanın bir yaşam stili haline geldiği ailelerde psikolojik rahatsızlıkların açığa çıkması kuvvetli bir olasılıktır. Bu yüzden daha küçük yaşlardayken bir birey gibi davranıp, söz hakkı verilmeli ve söylemleri dikkatlice dinlenmeli. O zaman ailede korkunun yerine özgür irade devreye girecektir.” ifadelerini kullandı.
HER YAŞIN KENDİNE ÖZGÜ İHTİYAÇLARI VAR
Her yaşın kendine özgü ihtiyaçları olduğunu belirten Elçi, “Bebeklikte temel ihtiyaçlar, çocuklukta oyun ve aile içi ilişkiler, ergenlikte arkadaşlık – dış dünyayla sıkı bağ ve yetişkinlik döneminde de o yaşa kadar elde edilenlerin toplam kapasitesiyle ilerlemeye devam edilir. Bu yüzden başlangıçta olan 0-6 yaş döneminde ailelerin güvenli bağlanmayı aşılamak adına aile içindeki ortamı birbirine karşı güvene ve sadakate bağlamaları gerekiyor. Aksi takdirde çocuk rol modellerinden görmüş olduğu ilişki biçimini ergenlik döneminde perçinleyecek ve yetişkinliğe geçişte de bu güvensizlik ile devam edecektir.” dedi.
DRAMATİKLEŞTİRİLEN HABERLER OLUMSUZ ETKİ YARATIYOR
Öncelikle ailelerin vereceği temel güven duygusunun geleceğe dair var olan karamsarlığın azalmasını sağlayacağını ifade eden Elçi, “Genç yaşta hayatını kaybedenlerle ilgili haberler olmalı fakat bunlar belli sınırlılıklar içerisinde yansıtılmalı. Aşırı detaylı, durumu daha da gerçeği yansıtmayacak düzeyde dramatikleştiren haberler vermek, diğer gençlerin de özdeşim kurmasına ve daha da umutsuzluğa kaymalarına sebep oluyor. Gencin iş imkânları olan bölümlere yönlendirilmesi ve olası iş hayatlarında da mümkün olan kolaylıkların sağlanarak yetiştirilmesi kıymetlidir. Bu yüzden toplumun en küçük birimi olan aileden, yönetim birimlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede destek sağlanmalı.” diye konuştu.
GENÇLER MESLEK SEÇİMLERİNİ KENDİLERİ YAPMALI
Meslek seçimi gibi kendi hayatlarını nasıl sürdüreceğine etki eden konularda gencin kendi karar veremiyor olmasının tatminsiz bir hayatın başlangıcı anlamına geldiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Meslek, gencin hayatını sadece ekonomik boyutu ile değil, sosyal çevre anlamında da şekillendirecektir. Bir öğrenci arzu ettiği bölümün dışında bir bölümde okuyunca, üniversite yıllarında da kaliteli sosyal yaşantıyı da kuramayacaktır. Çünkü aynı bölümü seçen gençlerin ortak paydaları ve ortak zevkleri olur. Kendisini bu sefer diğerlerinden farklı görecek, iletişim kurmakta da güçlük çekecektir.” dedi.
ERGENLİKTEKİ ÖZERKLİK HATA YAPTIRABİLİYOR
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezinden Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, bazı ebeveynlerin helikopter görevi gördüğünü ve çocuğun etrafında pervane olarak onu dış dünyanın tüm tehditlerinden koruduğu inancını taşıdığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Ebeveynler koruyucu yaklaşımları ile ergenlik dönemine kadar başarılı olsalar da bu dönemden sonra genç özerkliğini ilan etmeye başlıyor. Özerklik çerçevesinde de ‘beden benim bedenim, hayat benim hayatım’ algısıyla ailelerin söylemlerini artık hiç dikkate almayarak, doğru ve yanlışı ayırt edemeyerek hatalı kararlar verebiliyor. Çocuğa daha küçük yaşlarda sorumluluk veriliyor olması ve onun da bu sorumlu olduğu durumlara dair sonuçlara katlanıyor olması gerekiyor. Örneğin bir öğrenci, ödevinin ertesi güne yetişmesi gerektiğini bilmesine rağmen ailenin zoru ve baskısı ile yapıyorsa gelecek yıllarda da benzer sisteminin devamlılığını bekler. Bu da daha başarısız bir iş hayatının olmasına veya verilen işlerin kendisine ağır gelmesine neden olabilir. Eğer öğrenci ödevini yapmayarak okula gitse ve bunun sonuçlarını yaşamış olsa kendisi bu sisteme adapte olur ve bu bilinçle ilerlemeye başlar.”
EBEVEYNLER İYİ BİR JOKEY GİBİ OLMALI
Gençlerin kendileri arzu ettiği takdirde ailelerinden destek almaları gerektiğini ifade eden Elçi, “Aşırı destek ve güvensizlik, birbiriyle uç olsa da benzer sonuçlar doğuruyor. ‘Her türlü sorunda yanındayız, sen talep ettiğin müddetçe’ gibi bir yaklaşım, gencin hem kendisini güvende hissetmesine hem de aşırı müdahalelerin durdurulmasına yardım edecektir. Ebeveynler iyi bir jokey gibi olmalılar. Bir örnekle ile eğer atın yularını serbest bırakırsanız kendisi yürür ve gider, çok sıkarsanız da tekmeyi atıp yine kendi yoluna gider. Bu yüzden tut-bırak-gözlemle ile ilerlemek en doğru yöntem olarak görülüyor.” diye konuştu.