Eğitim, doğası gereği özgürlük temeline dayalı gerçekleştirilmesi gereken bir olgudur. İmam Gazalinin “doğal seyrinde eğitim” tanımı, Jean Jacques Rousseau’nun Emile’i, İbn-i Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı bu özgürlükçü nitelikli eğitim fikrinin yeşertilmiş klasik örneklerinden bir kaçıdır. Daha yakın zaman dilimine yönelik örneklere, alternatif yaklaşım adı altında ileri sürülen yeni eğitim modellerine yazının ilerleyen kısımlarında yer verilecektir.
Hay bin Yakzan örneğinde olduğu gibi sadece fıtrattan getirdiklerimizle bile hakikate ulaşma imkânı varken bu zorlayış, bu baskı niye?
İnsanı doldurulmaya elverişli boş bir levha, boş bir kap, şekillendirilmeye hazır bir malzeme olarak ele alan zihniyet biçimi, insan faktörünü nesneleştiren, insan aklını, iradesini ve özgürlüğünü hiçe sayan, hastalıklı bir düşünüştür. Davranışçı psikolojinin kurucusu John Watson’ın “Bana bir düzine çocuk verin, ataları kim olursa olsun, yetenekleri ne olursa olsun ben onları istediğim gibi şekillendiririm” demesi bu gerçeği en üst perdeden seslendirmenin acınası halidir. Eğitim elimizdeki malzemeyi şekillendirmek midir yoksa eldekinin doğal gelişim ortamını muhafaza etmek, işin doğal seyrinde yürümesine yardımcı olmak mıdır? Zorla bir şeyler olduğu, olabildiği ortadadır. Ancak ne kadar doğrudur bu zorlama ve bu zorlama ile elde edilen kazanım(!)lar kazanım mıdır gerçekten?
İnsana yapılacak en büyük kötülüklerden biri de zorunlu tutularak gerçekleştirilen eğitimden fayda göreceği umuduna onu hapsetmektir. Zorunlu eğitim Vietnam’a, Irak’a zorunlu demokrasi götürmek gibi hastalıklı bir iştir. Boş bir oyunu mu sürdürüp gidiyoruz yoksa hepimiz birer piyon, birer oyuncak mıyız?
Platon ne güzel söylemiş: “Öğretimde zorlama olmamalıdır, zorlama sonucu elde edilen bilgi zihinde yer etmez”. Zorla bilgi edindirmeye çalışmayalım, oyunla, eğlenceyle çocuğun doğal eğilimlerini keşfedelim. İşi doğal seyrine bırakalım. Herkesi belli birtakım kalıplara sıkıştırmaya çalışmayalım. Bırakalım herkes kendi içindeki özünü yeşertsin, gelişsin büyüsün. Birileri istiyor diye, toplum, devlet bunu istiyor diye değil, kendimiz istiyoruz diye kendimizi, hayatı bilelim, tanıyalım, öğrenelim. Hay bin Yakzan örneğinde olduğu gibi sadece fıtraten getirdiklerimizle bile hakikate ulaşma imkânı varken neden bu zorlama, bu baskı niye?
Modern proleteryanın dünya dini haline evrilen, teknolojik çağın vasat gelirlileri için faydasız, biçare kurtuluş vaatleri savuran okulda, “öğrenme” hakkımız okula devam mecburiyetiyle sınırlandırılıyor, belki de katlediliyor.
Eğitim sorunsalının nedeni, sahip olduğu beceri, yetenek, duygu, düşünce ve isteklerini hiçe sayarak insanı eğitimin nesnesi, oyuncağı haline getirmek olsa gerek. Sadece bilgi aktarımının gerçekleştiği yer olarak düşünülen, kurgusal eğitim mekanları olan okullar, arzu edilen eğitim kazanımlarına, bilinç ve tefekkür, kültür ve medeniyet seviyesine bir türlü ulaştıramamıştır insanı. Dahası, insan doğasına aykırı tarzda kurgulanan, zorunlu tutulan, insanın özgürlükçü ruhunu hiçe sayan ve baltalayan okullar, şahit olunan pek çok problemin, arzu edilmeyen pek çok nahoş durumun da merkezi ve çıkış noktası olabilmektedir. Bunun sonucu biz de biteviye sivrisinek öldürmekle kurtulacağız vehmine kapılıp, ömrümüzü, ömürlerimizi heba ediyoruz. Gelinen şu son noktada okullarda işlerin iyi gitmediği artık herkesin malumudur. Okullardaki eğitimin insanın ve eğitimin doğasına aykırı bir seyir alması, olumsuz davranışların artışı ve başarısızlık okul denilen bu kurgusal, kurumsal saltanatın, toplumda edindiği yeri, statüyü ve hakimiyeti artık derinden sarsmış durumdadır. İşte tüm bunların neticesinde yeni arayışlar, yeni modeller ve yeni eğitim felsefelerine yöneliş gözlemlenmektedir. Mevcut kötü durumun halli için ortaya atılan bu tür eğilimler “alternatif eğitim” adıyla adlandırılmaktadır.
“Bir insanın ahlâkını eğitmeden sadece zihnen eğitmek bir topluma bela kazandırmak demektir” Theodore Roosevelt
On dokuzuncu yüzyılda eğitimde özgürlükçü fikirlerin ön plana çıktığı, çocuğu, onun ihtiyaçlarını, beceri ve yeteneklerini temel alan, kişilik gelişimine öncelik vererek bütüncül gelişimi destekleyen özgürlükçü pedagoji olarak adlandırılan bir yönelim ortaya çıkmıştır. Bu pedagoji, 20. yüzyıl başındaki yeni eğitim hareketini, 1920’li yıllardaki anti-otoriter eğitim hareketini, 1960’lardaki özgür eğitim ve okulsuz toplum hareketini ve günümüzdeki öğrenci merkezli eğitim ve çocuğa göre okul fikirlerini etkilemiştir. Tüm bu hareketler ise mevcut eğitimin eleştirilerinden doğmuş, ana-akım eğitimden farklı eğitim felsefelerinden beslenmiş ve “alternatif eğitim” adı ile anılmıştır. Bu farklı alternatif eğitim uygulamaları eleştirel pedagoji, özgürlüğe dayalı öğrenme, sosyal yapılandırmacılık, ruhsal gelişimcilik ve holistik eğitim olmak üzere beş ana yaklaşım altında sınıflandırılmıştır. Her bir yaklaşım bireyi, toplumu ya da çocuğu merkeze alması; öğrenmeye ve bilgiye bakış açısı, eğitimin amacı gibi konularda farklıklar sergilemektedir.
“Ey insanlar! Her iyi ve kolay olan işi kendi doğal halinden uzaklaştırıp güçleştirdiyseniz kabahat benim midir?” J.J.Rousseau
Sanayi devrimi neticesinde, önce Avrupa’ya ardından da tüm dünyaya yayılan eğitim anlayışı şu şekilde şekillendirilmişti: iktidarın boyunduruğu altında bireyi ve toplumu mevcut siyasî ve ekonomik erkin devamını sağlayacak şekilde dönüştürmek. “Her şey özünde iyidir, aslında iyi olarak yaratılmıştır, bozulma sonradan başlar. İşte aslolan bozulmadan bu iyilik, güzellik, saflık halini muhafaza edebilmektir. Yürümeye zorlandığımız bu yol bizi mutluluğa götürmeyecek, başka yol arayışına da yönlendirmeyecek” derken içine düşülen eğitim çıkmazını Jean Jacques Rousseau nasıl güzel dile getirmiş ve tüm bunlara mukabil doğal ortamda doğal haliyle seyreden bir eğitim modelini salık vermiştir.
Bilginin belirli koşullar altında tüketilen değerli bir meta olmasına karşı koymazsak okul bozuntuları ve totaliter bilgi yöneticilerinin egemenliğinde toplumumuzun beyin ölümü gerçekleşecektir.
Doğuştan getirdiklerimizle bizi en önemli hakikatlere ulaştıracak donanımı haiz fıtratımızla, hakikati yakalamanın mümkünlüğünü resmeden Hay bin Yakzan birer başyapıt olarak zihinlerimizde yer edinmiştir. Ivan Illich yaşadığı dönemin okul karşıtı söylemlerini benimseyerek okula karşı savaş açanların cephesinde yer almıştır. Okulların toplumdaki ekonomik sınıfların derinleşmesinin sebebi olduğunu, eğitimin öğretmen bağımlı bir faaliyete indirgenmesinin öğretim uğruna çocukların özgürlüklerinin kısıtlanmasının, okula mecbur bırakılmasının ne kadar büyük bir yanlış olduğunu dile getirmiştir. Okul eğitimini bir kitle imha silahı olarak gören John Taylor Gatto ise modern pedagojinin yönetilebilir bir insan kitlesi oluşturmak adına eğitim kurumlarında almış olduğu şeklin, insana yarardan çok zarar verdiğini, insanların özgürlüklerini yerle bir ettiğini, insanları aptallaştırdığını her fırsatta dile getirmiştir. Illich’in açtığı bu savaşı Gatto, var gücüyle alevlendirmiştir. Teknoloji ile eğitimi birleştirerek herkese her yerde bedelsiz eğitim sağlamaya kendini adayan Salman Khan da hali hazırdaki okul sistemini eleştirenlerden biri olarak edilgen bir öğrenme biçimi ortaya koyan, yaş guruplarına göre öğrencileri bir araya toplayıp herkes için aynı hızda ilerleyen tek tip öğretim programları uygulayan eski modelin miadının dolduğunu söylemektedir.
Bilginin sosyolojik manada kullanımının siyasi erk tarafından keşfi ve bilginin bir denetim vasıtası olarak araçsallaştırılması, menfaate dayalı bir eğitim zihniyetini ortaya çıkarmıştır. Gazali’nin deyimiyle din fıkhının yerini dünya fıkhı almıştır. Bu da kötü sonun, zulmetin dibacesi olmuştur.
Miadı dolan, etkisi azalan, o muhteşem saltanatı sarsılan kurumsal eğitime, geleneksel eski modele karşılık yeni söylemler nelerdir? Bir kısım eğitimcilerin fabrika gibi gördüğü, “talebeden” talep edenden öğrenciye indirgenen öğrenen kısım için bir hapishaneyi andıran okullara ve okullarda insanın öğrenme güdüsünü törpüleyen, özgür ve eleştirel düşünceyi öldüren “eski” sisteme karşı “yeni” neler söylenmektedir? Alternatif eğitim modelleri, eğitim felsefeleri adıyla ortaya çıkan görüşler neyin alternatifidir? Kurumsal eğitimin, okulun mu yoksa okullardaki eğitim modelinin mi alternatifidir bunlar? Dünya çapında ve Türkiye’de de kabul gören belli başlı bu alternatif eğitim modelleri nelerdir?
Alternatif eğitim modelleri denilince Montessori, Regio Emilio, Waldorf gibi isimler, lego-oyun okulları, orman okulları, homeschooling (okulsuz evde eğitim) vs. gibi kavramlar akla ilk gelenler arasında yer almaktadır. Bir de Türkiye’ye has, okulun yıkıcı ve kötü etkilerinin farkında bilinçli ebeveynlerin oluşturduğu Bir Başka Okul Mümkün gibi projeler, eğitim dernekleri ve eğitim kooperatifleri de alternatif arayış içinde olan velilerin, öğretmenlerin dolayısıyla herkesin hizmetindedir.
Eğitim siyasi, ekonomik her türlü baskı, dayatma ve kontrolden uzak olmalıdır
Maria Montessori, şahsiyeti ve azimli çalışmalarıyla şekillenen hayat hikayesiyle örnek bir insan olarak tarihteki haklı yerini almıştır. İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropolog profesörü olan Montessori zekâ geriliği yaşayan çocuklara yönelik bir okulda yöneticilik yaparken yapmış olduğu gözlemlerinden ve birikimlerinden yola çıkarak bir eğitim felsefesi ortaya koymuştur. Montessori’nin eğitim görüşü, J. J. Rousseau’nun özgürlükçü eğitim felsefesine dayandırılabilir. Eğitimin özgür olabilmesi için devlet gibi dışsal otoriteden ya da dayatmalardan uzak tutulması gereğine inanan Montessori 1907 yılında Casa Dei Bambini adını verdiği çocuk evini kurmuştur. Çocuklarla yapmış olduğu gözlem ve çalışmalar neticesinde kendi eğitim felsefesinin temel taşları olan şu görüşleri neşvünema bulmuştur: çocuklar ödüllerden, cezalardan, programlanmış eğitimden, oyuncaklardan, şekerlemelerden, toplu derslerden hoşlanmamaktadır buna mukabil özgür seçimden, kendi hatalarını kendilerinin denetlemesinden, hareket etmekten, sosyal ilişkilerini kendilerinin kurmasından, düzenli ve temiz bir çevreden, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden, kitapsız okuma ve yazmadan, alıştırmaların tekrarından hoşlanmaktadırlar.
“Kendim yapabilmem için bana yardım et!”
Montessori de J. J. Rousseau gibi insanın doğuştan iyi olduğu fikrine sahiptir, Pestalozzi gibi dış disiplin yerine iç disiplini yeğler, çocuğun ihtiyaç, istek, hazır bulunuşluğuna göre eğitimin düzenlenmesini ve bireyselleştirilmesini savunur. Montessori çocuğun insan yavrusu olarak değil de özgür bir insan olarak muhatap alınmasını ve eğitimin bu şekilde gerçekleştirilmesini söyler. Ona göre eğitimci kendisini sadece öğreten kişi olarak görmekten vazgeçmelidir, yetişkinler çocuklara lüzumsuz yardımlardan uzak durmalıdır. Çocukların duyularını geliştirmeyi hedeflemiş, bu hedefe yönelik çocukların duyularını geliştirici materyaller hazırlamıştır. Bu materyalleri basitten karmaşığa doğru sıralamıştır. Basit materyalli bir etkinlikte ustalaşmadan bir çocuk karmaşık materyalli etkinliğe geçememektedir. Montessori eğitim sistemi, karma yaş, özel eğitim materyalleri, özgür seçim, iş birliği, bireysel ve küçük gruplarla akademik ve sosyal öğrenme ile karakterize edilen, derecelemenin ve testlerin olmadığı bir eğitim sistemidir.
Çocuklar sanıldığının aksine ödül ve ceza için çalışmazlar, kendi ihtiyaç duydukları için çalışırlar.
Montessori’nin kendine has ilkeleriyle öğrenmenin daha etkili olmasına, özgür ve üretken insanların yetişmesine katkı sağladığı ortadadır. Ona göre bir insan başka bir insan tarafından eğitilemez, eğitim kendi kendini eğitmedir. Çocuk bağımsız bırakıldığı oranda potansiyelini ortaya çıkarabilir. Öğretmen çocukların kendi karar alma mekanizmalarını kullanmalarına fırsat verir, çocukları gözlemler, onlara rehberlik yapar, başarıya değil tecrübeye vurgu yapar, sonuca değil sürece önem verir. Dış disiplin kuralları çocuğun doğal çalışma isteğini bozduğu için dış disipline değil iç disipline önem verir. Çocuklar sanıldığının aksine ne ödül ne de ceza için çalışır, kendi ihtiyaçlarını gidermek için çalışır. Özgür seçim ödül ve cezayı ortadan kaldırır. Tertip ve düzen kişisel gelişim ve başarı için gereklidir. Montessori Darwin’in “var olmak için savaşmak” fikrine karşıdır. Ona göre sevgi varlığın temel kanunudur. Montessori eğitim sistemi çocuğa önceden hazırlanmış bir çevrede, kendi kendini geliştirebileceği şekilde hareket ve faaliyet özgürlüğü tanımayı amaçlayan, kendi kendine oluşan ve gelişen bir eğitim sistemidir.
Mekanik ezberlemeye dayalı, çocukları aptallaştıran mevcut okul sistemine karşılık özgür seçime dayalı öğrenim
Montessori eğitiminde çocuklar çalışmak istedikleri yeri, süreyi, kişileri ve materyali kendi özgür iradeleriyle seçerler. Her materyalden yalnızca bir adet bulunan bu eğitim sisteminde çocuklar beklemeyi, sabretmeyi öğrenir. Materyal asla oyuncak değildir, materyal hata kontrolü içerir, oto-eğitim kazandırır. Montessori eğitim sistemi önce duyuları geliştirmeye, sonra da zekâ eğitimine odaklanır. Tüm bu sayılan özellikleri haiz bir şekilde eğitim veren Montessori eğitim sistemi, okul öncesinden üniversiteye kadarki eğitim dönemlerinde uygulanabilir.
Montessori okullarından mezun olan bazı ünlüler: “Katharine Graham”, Washington Post’un sahibi ve editörü, “Jacqueline Bouvier Kennedy Onassis”, first lady ve editör, “Sean ‘P.Diddy’ Combs”, müzisyen, prodüktör ve işadamı, “Gabriel Garcia Marquez”, Nobel ödüllü edebiyatçı, “Jeff Bezos”, finansal analist, “amazon.com” kurucusu, “Prince William ve Prince Harry”, İngiliz kraliyet ailesi, “T. Berry Brazelton”, ünlü pediatrist ve yazar, “Julia Child”, ünlü şef ve yazar, “Melissa and Sarah Gilbert”, aktörler. Çocuklarının Montessori Okuluna Gitmesini Tercih Eden Ünlüler: “Bill & Hillary Clinton”, eski başkan ve dışişleri bakanı, “Stephen J. Cannell”, TV yazar, prodüktör ve yönetmen, “Patty Duke Austin”, oyuncu, “Cher Bono”, şarkıcı ve oyuncu, “John Bradshaw”, psikolog ve yazar, “Yul Brynner”, aktör, “Marcy Carcy”, TV prodüktör, “Shari Lewis”, kuklacı, “Yo Yo Ma”, çelist.
Okul gettoları yıkılıyor. Okul ekolü artık yerle yeksan oldu, okulsuz eğitim ise popülaritesini her geçen gün artırıyor. “homeschooling, deschooling, unschooling” Okulla arzu edilen eğitimi bulamamanın sonucunda okulsuz eğitim arayışlarına yönelmenin değişik adları…
Nasıl ki bir bebeğin doğumuyla birlikte öğrenim-eğitim süreci başlıyorsa insanlığın ortaya çıkışıyla beraber, insanlık tarihi kadar eski bir eğitim tarihinden de söz edebilmek mümkündür. Güya hem bireysel hem de toplumsal ihtiyaçların karşılanması için gerçekleştirilen kurumsal eğitimin, okullarda mevcut okul koşullarının ne bireysel anlamda ne de toplumsal anlamda arzu edilen kazanımları sağlamadığı hatta arzu edilmeyen pek çok kötü alışkanlıkların tezahürüne ve yaygınlık kazanmasına da neden olduğu kabul gören bir görüştür. Bu görüş sahiplerinin ortaya attığı alternatif eğitim arayışlarından biri de “ev okulu” (homeschooling) anlayışıdır. Ailelerin çocuklarının eğitiminde doğrudan söz ve sorumluluk sahibi olmayı istemeleriyle, onları okula göndermeden okulsuz eğitimle (unschooling) evde eğitmeyi tercih etmeleriyle gelişen bu hareket “ev okulu” (homeschooling) olarak adlandırılmaktadır. Okulsuz eğitimi okul dışında başka bir ortamda gerçekleştirme istemeleri durumu ise okul dışı (deschooling) olarak adlandırılır. “Evde okul” hareketi daha çok A.B.D’nde görülmektedir. Çocuğunun eğitim sorumluluğunu tamamen kendi inisiyatifinde tutmak, okulların zararlı etkilerinden çocuklarını korumak isteyen veliler bir yıl öncesinden eyalet yetkililerine bu isteklerini bildiren niyet mektubu göndererek gerekli düzenlemeleri yapmaları durumunda “ev okulu” eğitimini evlerinde uygulayabilmektedirler. Birleşik Devletler’de 1998 istatistiklerine bakıldığında “ev okulu” öğrencilerinin mevcut öğrencilerin %3,6’sına tekabül ettiği görülmektedir.
“Anne babaların çocuklarına bırakacakları en büyük miras eğitimdir.” (Hadis-i şerif)
İster okula göndersin ister göndermesin her şey ailede bitiyor. Her ebeveynin çocuk eğitiminin ne büyük bir sorumluluk gerektirdiğinin bilincinde olması, bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor. Çoğu zaman ebeveynler mevcut yaşamın zorluk sarmalında bu sorumluluk yükünü okula atarak kendi vicdanlarını rahatlatmak istedikleri, kendi konforlarını fazla sarsmak istemedikleri can yakıcı bir gerçek olarak ortadadır. Bu zihniyet değişmeden, değişecek başka şeylerin pek de faydası olmayacaktır. Bizim kendi yavrumuz için esirgediğimiz ilgi, eğitim ve zamanı başka hiçbir güç biz ebeveynler gibi, biz ebeveynler kadar vermeye kadir olamayacaktır.
Eğitimi Bir Sanata Dönüştürmeyi Hedefleyen Bütüncül Eğitim Anlayışı; Waldorf Yaklaşımı
Waldorf eğitim kuramı, Avusturyalı felsefeci, bilim adamı ve eğitimci Rudolf Steiner’in çalışmalarına dayanır. İlk Waldorf okulu Waldorf Astoria sigara fabrikası yöneticisinin öncülüğüyle 1919’da kurulmuş ve Rudolf Steiner’in eğitim modelini hayata geçirmiştir. Waldorf eğitim kuramında amaç kendi yaşamını, hedeflerini gerçekleştirebilecek şekilde yönlendirebilen özgür insan geliştirmektir. Bu da ancak çocuğun zihin, kalp ve ellerini geliştirmeye yönelik bütüncül bir eğitimle mümkündür. Bu eğitim sisteminde entelektüel başarı, ruhsal gelişim, bedensel sağlık ve kişisel sorumluluk arasında bir denge kurularak hedeflere ulaşılabilir. Hedeflere ulaşılabilmenin en temel şartı eğitimi bir sanat gibi görmekten geçer. Eğitimin amacı yaşamı çocuğa arzu ve merak dolu bir biçimde sunmaktır. İyi eğitimli bir çocuk kalp, irade ve zihnini iyi geliştirebilmiş bir çocuk anlamına gelmektedir. Amaç sadece öğretmek değil çocuğun içindeki yaratıcı gücü ortaya çıkarabilmektir. Bu eğitim sisteminde çocuk gelişimi, değişik yaş dönemine ait, değişik adlandırmalarla üç bölümde ele alınmıştır: 4-6 dünya iyidir,7-14 dünya güzeldir ve 15-18 dünya gerçektir. Waldorf eğitim sisteminde ana ders, dil ve matematik becerileri, güzel sanatlar, uygulamalı sanatlar, el işleri, müzik, hareket ve spor çalışmaları yapılmaktadır.
Tüm bunların yanında; ırk ayrımcılığını önlemeye yönelik büyük şehir üniversitelerinde geliştirilen bir metotla kurulan Mıknatıs Okullar (Magnet Schools), klasik eğitime dönüş düşüncesiyle açılan Paideia Okulları, risk altında çocukların eğitimi için açılan Alternatif Okullar, hem ülkemizde hem de dünyada giderek daha fazla ilgi gören ve pek çok kişi için alternatif okul olma özelliği taşıyan Uluslararası Okullar (International Baccalaureate Programmes, IBP), taklit edilemeyen her toplumun kendi dinamikleriyle güçlü ve etkin bir eğitim çevresi oluşturması gereğine inanan Regio Emilia ilhamlı okullar, kendi öğrenme hızlarıyla öğrenmelerine fırsat tanınan, merhamet unsurunun çok fazla ön plana çıkarıldığı özellikle küçük yaş çocuklarına yönelik Pikler yaklaşımı, çocuğun en güzel ve en kalıcı eğitimi oyunla elde ettiğine inanan Lego Okulları, okulu demokratik bir küçük evrene dönüştürmeye yönelik Demokrasi Okulları, ormanda doğal ortamda özgürce öğrenmeye yönelik Orman Okulları vd. de alternatif eğitim modellerine örnek olarak gösterilebilir.
Friedrich Fröbel’e göre çocuk bilgiyi hayattan ve tecrübeden alır, araştırma ile çocuk merkezli oyunlarla yeteneklerini güçlendirecek bir çevreye ihtiyaç duyar. Fröbel, çocuğun eğitiminde oyunun önemini açıklayan ilk eğitimcidir. Çocuğu şekillendirmeye çalışan her türlü eğitimin çocuğun doğasına aykırı olduğu ve doğal gelişimini engellediğini savunur. Zorunlu çalışmalar çocuğa yarardan çok zarar vermektedir, hatta çalışmaya karşı bir direnç oluşturmaktadır. Mevcut şartlar altında var olan bu kötü durumun temelinde öğrencilerin özgürlüklerinin kısıtlanması, eğitime mecbur edilişleri, bireysel istek, arzu ve yeteneklerinin göz ardı edilerek herkes için eşzamanlı işleyen tek bir öğretim programına dayalı okul sistemi yer almaktadır. Tüm eğitim modellerine bakıldığında özgürlük kavramına yaptıkları vurgu ortak bir özellik olarak dikkatleri çekmektedir. Eğitimin özgürlükçü karakteri ön planda tutularak mevcut kötü şartların iyileştirilmesine yönelik tüm bu alternatif okullar ancak ve ancak bilinçli anne-babaların, ileri görüşlü eğitimcilerin varlığı ile değer kazanacaktır.
Çaresiz değiliz, elimiz, kolumuz, aklımız bağlı değiliz. “BBOM!” Açın (g)özlerinizi!
Biraz gözlerimizi açar hem dünyada hem de ülkemizde neler olup bittiğine bir bakarsak elbette güzel örnekler olduğunu görebiliriz. Bir Başka Okul Mümkün (BBOM) adı altında 2009’da kurulan eğitim derneği, Bodrum’da bilinçli anne babaların oluşturduğu, kâr amacı gütmeyen eğitim kooperatifi ile mevcut eğitim şartlarına karşı duydukları hoşnutsuzluklara alternatif olmak üzere Özel Yahşi ilkokulu adı altında ilk okullarını açmışlar. Güzel ve örnek bir iş birliği sergiliyorlar. Demokrasi, ekoloji, özgün finansman modeli ve alternatif eğitim anlayışıyla bu eğitim hareketi fark yaratan güzel örneklerden biri. Her gün “böyle eğitim olmaz” diye diye gününü, ömrünü heba edenlere işte fırsat. Siz ve sizin gibi düşünenler devlet destekli eğitim kooperatifleri sayesinde kendi “özel” okulunuzun ortağı olabilir, sadece masraf paylaşımına dayalı olarak kuracağınız bu eğitim yuvasında yavrularınızı kendi seçip belirleyeceğiniz ellere emanet edebilirsiniz.
Çözümün parçası olmaya çalışmak en azından problemin parçası olmaktan kurtarır
Hali hazırdaki okul eğitimi tablosu her ne kadar güzel bir resim sunmasa da elimiz kolumuz bağlı da sayılmayız. Sorumluluklarımızın bilincindeysek, öncelikle kendi çocuklarımızı, sonrasında da içinde yaşadığımız toplumun çocuklarını dosdoğru, olması gerektiği gibi yetiştirmek arzusundaysak, sorunun değil de çözümün bir parçası olmayı istiyor ve bu minvalde hareket ediyorsak elbette bir yolunu bulacağız demektir. Şimdiye dek oyalanmalarımızı nihayete erdirip harekete geçme zamanımız geldi de geçiyor bile. Karanlığa küfretmeyi bırakıp elimizdeki kandilleri yakma zamanı şimdi. Eğitimde güzel örnekler var, güzel uygulamalar var. Topyekûn her şeyi bir anda değiştirmek mümkün gözükmese de ilk adımı atarak pek ala sonuca doğru yol almaya başlayabiliriz. Bu sene başı seminer dönemi çalışmalarında, MEB’nın okunup değerlendirilmesini tavsiye ettiği John Taylor Gatto’nun “Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı” adlı kitabına ve anarşist içeriğine bakarsak eğitime ilişkin ümitvar olmanın haklılığı ve harekete geçmenin tam zamanıdır diyebiliriz.
İstersek her şey olur ya da “O ‘ol’ der oluverir”.