Son Dakika

9. sınıf öğrencilerine din nasıl anlatılmalıdır?

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 9. sınıf ders kitabının ikinci ünitesinin ilk konusu, ‘Dinin Tanımı ve Kaynağı” başlığı altında öğrencilere, “Din deyince aklınıza ilk olarak ne geliyor?” sorusu sorulmaktadır.
Çocukların cevapları, yerine, öğretmenine, çocukların birikimine vs göre değişebilir. Ancak Kitabımız bize şu cevabı vermektedir:
“İnsanlık tarihi boyunca Allah (c.c.), insanlar arasında seçtiği peygamberlerle emir ve yasaklarını bildirmiş, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için din göndermiştir” (S.40)

Bu cevaba şu sorular sorulabilir.
1. Dünyada ve ahirette nasıl mutlu olabileceğimizi biz bilmiyor muyuz? Aklımız bize bu konuda kılavuzluk yapamıyor mu?
2. Yapamıyorsa, Peygamber gelmeyen ve Peygamberlerden haberdar olmayan, toplumların bir dini olmayacak mıdır?

İkinci paragrafta, ‘Din’ kelimesinin ‘Uluhiyyet ve Ubudiyyet’ karşılıkları ayrı ayrı verilmiş ve ‘Çok geniş bir anlam dünyasına sahip bir kelime’ olduğundan bahsettikten sonra, Uluhiyyet açısından (Allah’a bakan yönüyle) Dinin; hakim olmak, itaat altına almak, kanun ve şeriat göndermek, hesaba çekmek, ceza-mükafat vermek demek olduğunu, Ubudiyyet (Kul) açısından ise Dinin; ‘boyun eğmek, aczini anlamak, teslim olmak ve ibadet etmek’ olduğu söylenmektedir.
Demek ki kitabımıza göre din neymiş:
hakim olmak,
itaat altına almak,
kanun ve şeriat göndermek,
hesaba çekmek,
ceza-mükafat vermek,
boyun eğmek,
aczini anlamak,
teslim olmak,
ibadet etmek…
Bu metni okuttuğum sınıflarda, öğrencilerimden şu tepkileri aldım:
“Hocam, üç harfli bir kelime meğer ne kadar anlama geliyormuş. Hayret.”
“Hocam, bütün bu kelimeleri ezberlemek zorunda mıyız? Ne güzel, Allah’ın emir ve yasakları’ demişti yukarıda. Şimdi ne diye çorbaya çevirdi?”
“Hocam, Arapça’da her kelime her anlama geliyor anladığım kadarıyla”
“Hocam, bu kitabı yazanlar, konuyu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirmişler”
“Hocam, Allah neden bizi itaat altına almak ister ki?”
“Hocam, bu adamlar bilerek karıştırıyorlar ki, içinden çıkmamız için onlara ihtiyaç duyalım
“Hocam, Allah insanın burnunu sürtüp, aciz bırakmak mı istiyor?”
….
Yukarıda Din kelimesinin karşılığı olarak verilen kelimeler, Kur’an’da din kelimesinin anlam sahasına girse de, din kelimesinin karşılığı değillerdir. Ve her biri farklı anlamlarda kullanılmışlardır. İbadet ibadettir, din dindir, itaat itaattir, ceza cezadır.

Devamında konu uzun ve çocuklar için asla akılda kalmayacak paragraflar ile anlatılmaktadır. Arada çok çarpıcı ayet ve hadisler de serpiştirilmektedir, Ancak konunun özüne dair ve efradını cami, ağyarını mani, akılda kalıcı açıklamalar hak getire. Tabiri caizse konuyu dağıtıyor.

Hz. Ali, “İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğaltmıştır” demiş. Ancak, bugün için “Alimler onu karmaşıklaştırmıştır” demek daha isabetli olur.
Muhatabımızın 15 yaşındaki çocuklar olduğunu, net, akılda kalıcı ve öğrencilerin de interaktif  olarak katılabilecekleri bir yöntemle anlatılması gerektiğini unutmamalıyız. Kanımca MEB kitabı bunu  gerçekleştirmek için uygun bir kaynak değildir.

DİN NASIL ANLATILMALIDIR?

Öncelikle muhatap öğrencilerin atalarından kalan bir din algısına sahip oldukları düşünülerek sorular sorulmalıdır?
Misal: Din nedir?
Din ne işe yarar?
Dinsiz yaşayabilir misiniz?
Atalarınızdan bir din miras almasa idiniz, bir din ihtiyacı hisseder miydiniz? Niçin hissederdiniz?/ Niçin hissetmezdiniz?

Bu ve benzer sorularla sınıfta bir beyin fırtınası oluşturmalıyız. Verilen cevaplara yeni sorular sorarak, öğrencileri verimli bir müzakerenin içine katabilmeliyiz.

Öğrencilerden birileri mutlaka, ‘nereden geldiğimi, beni ve evreni kimin ne amaçla yarattığını merak ederdim” ve buna benzer bir cevap verir. (Cevabı veren olmazsa, ‘Nereden geldiğinizi, sizi  ve evreni kimin yarattığını merak etmez miydiniz” sorusunu kendimiz sorarak çocukları yönlendirmeliyiz.)

Bu cevaba: “neden merak ederdin?” sorusunu sormalıyız.
Çünkü aklım var, Çünkü anlamak isterim” gibi cevaplar verecek öğrenciler vardır.
Bu cevaba da “niçin anlamak isterdin, anlamasan ne olurdu?” Sorusunu sormalıyız.
Anlamadığım şeyden korkardım. Belirsizlik duygusu ile yaşayamazdım. Güvende olmak isterdim” cümlesini çocuklardan alana kadar zorlamalıyız.
Güven kelimesinden ‘Emniyet’ ‘Emin’ ve ‘İman’ kelimesini sorularla çağrıştırarak konuya devam etmeliyiz.

GÜVEN/ İMAN

İnsan evrene oradakilere ve kendi hayatına tatmin edici ve kendini güvende hissedeceği bir açıklama/ anlam vermek ister. Bu anlamı yakalamak için kendinin ve evrenin yaratılışı üzerinde düşünür. Tıpkı Hz. İbrahim gibi… (Burada Hz. İbrahim’in Evrendeki ilahi sistemi temaşa ederek (eserden müessire) Göklerin ve yerin Rabb’ini düşünmesi/ keşfetmesi tecrübesini Kur’an’dan (En’am:74-81) okumak ve öğrencilerle tartışmak gerekir)
Ayrıca İbn-i Tufeyl’in, ‘Hayy bin Yakzan’ isimli eserinin çizgi filmini tüm sınıflarda izletmek kalıcı öğrenmenin sağlanması için çok etkilidir. Ben o filmi tüm sınıf seviyelerinde (5. Sınıftan 12. Sınıfa kadar) izletip yorumlatıyorum.

Bütün bunlardan sonra Kainatın, ‘Üstün nitelikli bir yaratıcısının eseri olduğunun farkına vardığınızda ‘O’na karşı ne hissederdiniz? sorusunu sormak gerekir.
Genelde ‘Şükran hissi, dua etmek, hayranlığını ifade etmek, konuşma isteği ve O’na, yarattıklarına ve düzenine karşı saygı ve sorumluluk duygusu…” diyeceklerdir.

Martin Heideger’in “Denken ist Danken” (Düşünmek şükretmektir) cümlesini tahtaya yazarak, İnsanın en temel Ahlak güdüsünün “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” Sorusunu sorarak Şükretmek olduğunun altı kalınca ve çeşitli örneklerle çizilmelidir.
İblis’in, Ademoğulları için ‘Çoklarını şükredenler bulamayacaksın” öngörüsünden ve Hz. Lokman’a verilen ‘Hikmetin birinci maddesinin ‘Allah’a şükretmek’ olduğu ayetler okunarak vurgulanmalıdır.
Kainatın, bir yaratıcının eseri olmadığına inanan /düşünen, doğa yasalarının, tesadüfen evreni oluşturduklarını düşünen bir insan bile, doğa yasalarına/ doğaya karşı içsel bir minnet ve sorumluluk hisseder. Birçok ateist ile bunu konuştum. Ateistlerin bile kendine ve evrene dair tatmin edici bir açıklamaya/ anlam dünyasına ihtiyaçları vardır. Kendi var oluşlarına dair tatmin edici, kendini güvende hissedebilecek kadar bir açıklama…

Tolstoy’un dediği gibi “Din ona yaratılışı esnasında verildiği için rasyonel insan dinsiz yaşayamaz. (Din nedir? S.13)

DİNİN KELİME ANLAMI

Bu aşamadan sonra Din kelimesinin tanımını yapabiliriz.
Din kelimesi Kur’an’da fiil olarak Bakara süresinin 282. Ayetinde geçiyor. “İza tedayentüm bideynin” “Birbirinize vadesi belirli bir borçla borçlandığınız zaman” şeklinde geçiyor. Çocukların aklında daha iyi kalması için “Duyun-u Umumiye’yi hatırlatabiliriz.
Duyun: Borçlar.
Din: Borç
.
Yine Tolstoy’un kitabından: Lee de Clapris Vauvenargeus: “Din, Tanrıya karşı insanın yükümlülüğüdür” s.17

Öğrencilere, Kendinizi borçlu, yükümlü, sorumlu hissettiğiniz kimler var? Şeklinde bir soru sorduğumuz zaman, Dinin kapsamının hayatın tamamı olduğunu ilişkiler şeması şeklinde göstermeliyiz.

Bütün bu sorumluluklar ‘Dinin kapsama alanı’ndadır. Sadece Allah’a karşı bazı sorumluluklarını yerine getirip, toplumun yetim ve yoksullarına karşı sorumluluklarını ihmal eden sahtekar/ parçacı dindarlığı, Maun Süresi üzerinden anlatmak çok kolaylaşır. Tüm sorumluluklar, Yaratıcının tabiatımıza yüklediği sorumluluklar olması bakımından dindir. Dolayısıyla ‘Dindar, borcuna sadık olan insan, sorumluluklarını yerine getiren insan olarak daha şumullü bir tanıma kavuşur.

Bu sorumluluklar bizim insan olmamız bakımından kaçamayacağımız sorumluluklar olduğunu örneklerle öğrencilerle konuşmak gerekir.

DİNİN KAYNAĞI FITRAT


Çocuklara, Dinimizi/İnsani sorumluluklarımızı kimlerden öğreniyoruz? Sorusunu yöneltmeliyiz.
Çocuklar, ‘Aile, akrabalar, komşular, öğretmenler, kitaplar, izlediğimiz filmler, sosyal medya, okul, arkadaşlarımız, dini kitaplar…’ vs diyeceklerdir.
Buna karşılık, ‘Tüm bunlar olmasaydı, sorumluluklarımızı (Din) bilemeyecek miydik?’ sorusunu sormamız gerekir.
Çocukların cevaplarını insan fıtratına bağlamak ve Fıtrat kavramını anlatmak gerekir.

Fıtrat, eşyanın tabiatı, doğası, tabiatımız, biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyal özelliklerimiz. Yaratılıştan sahip olduğumuz insani tabiatımız… gibi (Burada Fıtratı çokça örnek vererek ve hatta hayvanlardan ve bitkilerden de örnek vererek belletmek gerekir.)


FITRATIN KAYNAĞI
Konunun burasında Rum süresinin 31. Ayetindeki ‘Fıtratallah’ (Allah’ın Fıtratı) kavramına dikkat çekmek gerekir. Allah’ın, insanın fıtratını da kendi fıtratı üzere yarattığını, İnsan fıtratı ile Allah’ın fıtratının niteliksel olarak aynı özellikler taşıdığını ancak, niceliksel olarak daha zayıf olduğunu örneklerle anlatmak gerekir. Misal: Allah’ın sınırsız merhametine karşın bizim sınırlı merhametimiz. O’nun sınırsız iradesine karşın bizim sınırlı irademizin olması, O’nun kemalinin sınırsız iken, bizim kemalimizin eksik olması gibi…

Ayrıca bizim fıtratımızın niceliksel olarak Allah’ın fıtratından zayıf olduğunu ‘Allah’ın insana ruhundan kısmen üflemesi’ metaforu ile açıklamak ve mümkünse tahtaya şekil olarak çizmek gerekir.

KAYYIM DİN

Rum süresinin 31. Ayetinde, Allah’ın, insanı da kendi fıtratı üzere fıtratlandırdığı (yapılandırdığı) anlatıldıktan sonra, ‘İşte Kayyım Din budur’ diyor.
Kayyım din: Yerleşik din demektir. İçimizde yerleşik olan, doğuştan getirdiğimiz, bilgisayar diliyle (Çocuklar bunu çok iyi anlar) ‘Entegre din’ felsefi terim ile ‘Apriori Din’

PEYGAMBERLERİN TEBLİĞ ETTİĞİ DİN

Öğrencilere; Dininin/ sorumluluklarının idrakine varıp, hiçbir kimsenin yönlendirmesine / azarlamasına, kural koymasına gerek bırakmadan, sorumlu olarak yaşayan ‘Takva Sahibi’ (Vicdan sahibi=Muttaky) insana, peygamberlerin söyleyeceği şey ne olabilir? Sorusunu sormalıyız.

Bunu cevaplandırmayı kolaylaştırmak için çocuklara ailelerinden örnekler vermeliyiz. Tüm sorumluluklarınızı yerine getirdiğiniz zaman Aileniz, anneniz babanız, öğretmenleriniziz size tavri ne olur?
“Aferin, seninle gurur duyuyorum, derler.” diyeceklerdir.

Unutarak yanılarak sorumluluklarınızı yerine getirmediğiniz zaman size karşı tutumları ne olur?
“hatırlatırlar.” diyeceklerdir/ demeliler. Peygamberler ve mesajları birer hatırlatıcıdırlar. (Zikra, Zikr, Tezkire)

Ya bile bile ve inadına sorumluluklarınızı yerine getirmediğiniz zamanki tavırları ne olur?
“Uyarırlar, ceza verirler, tehdit ederler, korkuturlar, ödül vaat ederler… vs” diyeceklerdir.

Aynı şekilde peygamberlerin misyonları Meryem: 97. Ayetinde, “onu (Kuranı) senin dilinle kolaylaştırdık/ basitleştirdik ki, Takva sahiplerini müjdeleyesin ve inatçı bir kavmi uyarasın”

Peygamberlerin mesajları kimisi için bir müjde, kimisi için hatırlatma ve kimisi için de uyarı ve tehdit’ anlamını taşır. Ve bu mesajlar dışarıdan Peygamberlerin, sosyal çevrenin, kitapların, bilgelerin ikame ettiği dindir. Aslolan fıtrattaki Kayyim Dindir.
 Nitekim Atalar, sosyal çevre ve sahte peygamberler fıtratla uyumlu olmayan (Münker) yönlendirmeler yaptıklarında Hz. İbrahim’in çocukluğunda yaptığı bizim de reddetmemiz gerekir.
Bir Peygamberin getirdiği mesajları da ancak fıtrattaki Kayyım din ile örtüşüyorsa/ uyumluysa (Maruf) tasdik ederiz ve Mümin oluruz.

Aziz Augustinus’un aşağıdaki cümlesi de kayyım din ile peygamberlerin tebliğ ettiği din ilişkisini anlatması bakımından tahtaya yazılıp açıklanmalıdır:
“Allah, insanların kendi yüreklerinde okumadıkları ‘Kutsal Yasa’yı taştan Levhalara yazdırmıştır”
(Kutsal Yasa’nın taştan levhalara yazdırılması hakkında bilgi verilmelidir. Mümkünse ‘on emir’ filminden konu ile ilgili sahnelerin izletilmesi çok faydalı olabilir)

İmam Cafer es-Sadık’ın (RA) “Akıl insanın içindeki peygamber, Peygamber insanın dışındaki akıldır” sözünü de tahtaya yazmak gerekir.

Bu sözden hareketle, Allah’ın Peygamberler vasıtasıyla gönderdiği mesajların / buyrukların/ hatırlatmaların/ Dinin makul, insan ve toplum için iyi ve faydalı olanı, İnsanı fıtrata yabancılaşmaktan kurtarmayı amaçladığını örneklerle açıklamalıyız. Bu konuda çocukların soruları ve görüşleri ile konuyu zenginleştirmeliyiz.

BEZM-İ ELEST

Kur’an’ın Araf süresinin 172- 173. Ayetlerinde anlatılan ‘Misak’ı da İnsani sorumlulukların fıtrata belletilmesi/ ezeli andlaşma olarak anlatılmalıdır.
Aynı şekilde, ‘Adem’e isimlerin öğretilmesi de bu çerçevede örnek olarak verilmelidir.

173. Ayetteki “Kıyamet gününde, “bizim bundan haberimiz yoktu deme ihtimalinize karşı ve atalarımız şirk koşmuştu. Biz de onların ardından geldik… deme ihtimalinize karşı…” cümlelerinden, çocukların, konunun başında sorduğumuz soruya dönüş yapıp, “Allah Ruhlarımızla sözleşme (Misak) yapmıştır.  Ruhlarımıza sorumluluklarımızı tanıtmıştır. Düşündüğümüz zaman fıtratımızdaki sorumluluklarımızı (Din) hatırlarız/ keşfederiz. (Marifet/ İrfan)”

DİNİN AMACI
Bu aşamada gerek Kayyım Din’in ve gerekse Peygamberi dinin amacının ne olduğunu veya ne olabileceğini öğrencilere sormalıyız?
Öğrencilerin cevaplarına göre, anne babalarının kendilerinden ne bekledikleri, hangi davranışlarıyla mutlu oldukları/ gurur duydukları sorulmalıdır.
Ayrıca, kendi kalplerinin, vicdanlarının huzur bulduğu/ tatmin olduğu davranışların ne olduğu sorulmalıdır.
Sonunda ‘Allah’ın dinde bir harac (Zorlama/ zorluk/ kapris istemediğini, insanın kişi ve toplum olarak iyi, mutlu (dareyn Saadeti), huzurlu, sağlıklı olmasını sağlamaya yönelik sorumluluklar olduğunu örneklerle öğrencilerle karşılıklı konuşmalıyız.
‘İnsana rağmen din’ yerine ‘İnsan için din’ kavramına vurgu yapılmalıdır.

Ezcümle, Din, Allah’ın Fıtratımıza yerleştirdiği, ezelde ruhlarımızla misakını (Andlaşmasını) yaptığı, İçimizden resullerle ‘Hatırlattığı’ insani sorumluluklarımız olarak anlatılmalıdır.

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir